Benim Kitabım...
3 posters
Kızlar Forumu :: Hobiler :: Kitap
1 sayfadaki 2 sayfası
1 sayfadaki 2 sayfası • 1, 2
Benim Kitabım...
1.Yol
Ne yapacağımı bilemez bir halde, soluk soluğa koşuyordum. Bir yandan yolu bulmaya çalışırken bir yandan da işiteceğim azarları düşünüyordum. İki seçeneğim vardı; ya hiç dönmemek -ki sokakta kalamazdım- ya da annemin kızgın bakışlarına maruz kalmak. Böyle bir durumda seçim yapmanız gerçekten çok zor. Annem cezalar konusunda gayet cömert bir kadındır. Bir keresinde, coğrafya ödevimi yapmadığım için doğum günümü iptal etnişti. Tüm haftasonu boyunca coğrafya çalışmak zorunda kalmıştım.
Saate bakıyorum, on dakika önce evde olmam gerekiyordu. Yavaş yavaş hava kararıyor. Annemi arayamıyorum. Çünkü cep telefonumun sarjı yok. Nasıl bir yalan söylerim diye düşünürken aniden duruyorum. Nedeni açık, yolun karşısından bir kedi geliyor. Beyaz tüyleri var. Aslında kedileri çok severdim Taa ki biricik kedim Köpük ölene kadar. Daha çok küçükken onu sokağa çıkarmıştım. Yanlışlıkla yere düşürmüştüm ve başka bir kedi gelip onu yemişti. Çok ağlamıştım. Bu olay kedilerden nefret etmemin başlangıcı için yeterli bir neden oldu.Bu durumdan şikayetçi değilim. Şu anda aklım düşünmem gereken başka yerlerde. Yaşamla ölüm arasındaki bu tünel sonsuzmuş gibi geliyor insana. Anlatılması güç ama karanlığa gömülüyor bu tünel. İster istemez kapatıyorum gözlerimi. Açtığımda her şey yok oluyor, evdeyim..
Ne yapacağımı bilemez bir halde, soluk soluğa koşuyordum. Bir yandan yolu bulmaya çalışırken bir yandan da işiteceğim azarları düşünüyordum. İki seçeneğim vardı; ya hiç dönmemek -ki sokakta kalamazdım- ya da annemin kızgın bakışlarına maruz kalmak. Böyle bir durumda seçim yapmanız gerçekten çok zor. Annem cezalar konusunda gayet cömert bir kadındır. Bir keresinde, coğrafya ödevimi yapmadığım için doğum günümü iptal etnişti. Tüm haftasonu boyunca coğrafya çalışmak zorunda kalmıştım.
Saate bakıyorum, on dakika önce evde olmam gerekiyordu. Yavaş yavaş hava kararıyor. Annemi arayamıyorum. Çünkü cep telefonumun sarjı yok. Nasıl bir yalan söylerim diye düşünürken aniden duruyorum. Nedeni açık, yolun karşısından bir kedi geliyor. Beyaz tüyleri var. Aslında kedileri çok severdim Taa ki biricik kedim Köpük ölene kadar. Daha çok küçükken onu sokağa çıkarmıştım. Yanlışlıkla yere düşürmüştüm ve başka bir kedi gelip onu yemişti. Çok ağlamıştım. Bu olay kedilerden nefret etmemin başlangıcı için yeterli bir neden oldu.Bu durumdan şikayetçi değilim. Şu anda aklım düşünmem gereken başka yerlerde. Yaşamla ölüm arasındaki bu tünel sonsuzmuş gibi geliyor insana. Anlatılması güç ama karanlığa gömülüyor bu tünel. İster istemez kapatıyorum gözlerimi. Açtığımda her şey yok oluyor, evdeyim..
Geri: Benim Kitabım...
2.Çıkmaz
Rüya mıydı her şey? Hayır olamazdı. Daha önce hiç bu kadar gerçekçi bir rüya görmemiştim. Ne olduğundan emin değildim, sadece çok etkilenmiş olmalıydım.
Yataktan hızla kalktım, bu yüzden başım döndü. Sendeleyerek yere düştüm. İşte o zaman havanın karanlık olduğunu fark ettim. Saate baktım, 4'ü gösteriyordu. Annemleri kontrol etmek için yatak odasına doğru yürüdüm. Kapı açıktı, içerisi boştu. Demek ki evde yalnızdım ama doğru gitmeyen bir şeyler vardı. Annem ve babam neredeydi? Annem geceleri dışarıya çıkmaktan çok korkar. O zaman yanlış olan ne? Kafamın içindeki düşünceler bir anda yok oldu. Unutmuştum, bu gün babamın doğum günü. Bu yüzden annemle yemeğe çıkacaklardı. Ama çoktan gelmiş olmalıydılar. Demek ki hâlâ gelmemişlerdi. Yapacak bir şey bulamadığımdan ve kendimi yorgun hissettiğimden yatağıma geri döndüm. Yeniden uyumak istiyordum ama zor geliyordu. Yine de kendimi zorladım. Gözlerimi açtığımda etraf aydınlıktı...
Rüya mıydı her şey? Hayır olamazdı. Daha önce hiç bu kadar gerçekçi bir rüya görmemiştim. Ne olduğundan emin değildim, sadece çok etkilenmiş olmalıydım.
Yataktan hızla kalktım, bu yüzden başım döndü. Sendeleyerek yere düştüm. İşte o zaman havanın karanlık olduğunu fark ettim. Saate baktım, 4'ü gösteriyordu. Annemleri kontrol etmek için yatak odasına doğru yürüdüm. Kapı açıktı, içerisi boştu. Demek ki evde yalnızdım ama doğru gitmeyen bir şeyler vardı. Annem ve babam neredeydi? Annem geceleri dışarıya çıkmaktan çok korkar. O zaman yanlış olan ne? Kafamın içindeki düşünceler bir anda yok oldu. Unutmuştum, bu gün babamın doğum günü. Bu yüzden annemle yemeğe çıkacaklardı. Ama çoktan gelmiş olmalıydılar. Demek ki hâlâ gelmemişlerdi. Yapacak bir şey bulamadığımdan ve kendimi yorgun hissettiğimden yatağıma geri döndüm. Yeniden uyumak istiyordum ama zor geliyordu. Yine de kendimi zorladım. Gözlerimi açtığımda etraf aydınlıktı...
Geri: Benim Kitabım...
3.Alışveriş
Kahvaltımı yapmadan alışverişe çıktım. Piyasada yaz sonuna özel sezon indirimleri vardı. Uzun zamandır almak istediğim skinny jeanlerden aldım. Gerçekten çok hoş. Dar paçaları seviyorum. Alışverişe tek çıkmaktan nefret ederim ama nedense bu gün zevk aldım. Bunu okulun ilk günü giymeye karar verdim. Anneme gösterdiğimde çok şaşıracak.
Evim kapısına geldiğimde kolumdaki saate baktım. 6'yı gösteriyordu. Hava henüz kararmamıştı. Elimdekileri yere bırakıp zili çaldım. Kapıyı annem açtı.
''Nerelerdeydin?'' (Bu soruyu hiç beklemiyordum.)
''Sana bu gün evde olmayacağımı söylemiştim.''
''Ahh, bunu unutmuşum! Hoşgeldin'' Bunları konuşurken hâlâ kapının önünde duruyordum.
''Artık içeri geçsem ne dersin?''
Cevaplamasına fırsat vermeden Rubberducklarımı çıkarmaya başladım.
Evin içi dışarıya göre sıcaktı. Koşarak merdivenlerden yukarıya çıktım. Aldıklarımı dolaba yerleştirdikten sonra aynada kendime baktım. Güzeldim, hem de çok güzel...
Yatağıma oturup telefonuma gelen mesajlara bakmaya başladım. O sırada kapı çaldı.
''Girin!''
Gelen her zamanki gibi annemdi. Aldıklarımı göstermemi istiyordu. Birlikte bakmaya başladık. Sessiz sakin bakarken annemin çığlığıyla yerimden zıpladım.
''Mirabel! Bunu nerden aldın?''
''Park Bravo'dan, beğeneceğini sanıyordum.''
''Bu harikulade! Ortak kullanamaz mıyız?'' Annemin bu sorularına alışmıştım.
''Hayır, anne bu benim Cathy'nin doğum gününde giymek için aldım. Sana göre olduğunu sanmıyorum.''
Bu cevap karşısında ısrar etmedi. Ben de konuyu değiştirmek için sordum:
''Sen ne yaptın?'' Sorumu sorarken normal görünmeye çalışıyordum. Annemin gözünden kaçmadı.
''Neler oluyor Mirabel? Neyin var?''
İçimden bir ses ''Yalan söyle!'' diye fısıldadı.
''Sadece yorgunum anne Dinlenmeye ihtiyacım var.''
''Aç mısın?''
''Evet. Dışardan yemek istiyorum.''
Yerinden kalkıp telefonu eline aldı. Numarayı çevirdi. Odadan çıkıp kapıyı kapattı.
Yarım saat kadar sonra sipariş geldi. Pizza margarita! Pizzanın zaten her çeşidine bayılıyorum. Odamda yemek istediğim için kutuyla alıp odama çıktım. Bilgisayarın açma düğmesine bastım.
Kahvaltımı yapmadan alışverişe çıktım. Piyasada yaz sonuna özel sezon indirimleri vardı. Uzun zamandır almak istediğim skinny jeanlerden aldım. Gerçekten çok hoş. Dar paçaları seviyorum. Alışverişe tek çıkmaktan nefret ederim ama nedense bu gün zevk aldım. Bunu okulun ilk günü giymeye karar verdim. Anneme gösterdiğimde çok şaşıracak.
Evim kapısına geldiğimde kolumdaki saate baktım. 6'yı gösteriyordu. Hava henüz kararmamıştı. Elimdekileri yere bırakıp zili çaldım. Kapıyı annem açtı.
''Nerelerdeydin?'' (Bu soruyu hiç beklemiyordum.)
''Sana bu gün evde olmayacağımı söylemiştim.''
''Ahh, bunu unutmuşum! Hoşgeldin'' Bunları konuşurken hâlâ kapının önünde duruyordum.
''Artık içeri geçsem ne dersin?''
Cevaplamasına fırsat vermeden Rubberducklarımı çıkarmaya başladım.
Evin içi dışarıya göre sıcaktı. Koşarak merdivenlerden yukarıya çıktım. Aldıklarımı dolaba yerleştirdikten sonra aynada kendime baktım. Güzeldim, hem de çok güzel...
Yatağıma oturup telefonuma gelen mesajlara bakmaya başladım. O sırada kapı çaldı.
''Girin!''
Gelen her zamanki gibi annemdi. Aldıklarımı göstermemi istiyordu. Birlikte bakmaya başladık. Sessiz sakin bakarken annemin çığlığıyla yerimden zıpladım.
''Mirabel! Bunu nerden aldın?''
''Park Bravo'dan, beğeneceğini sanıyordum.''
''Bu harikulade! Ortak kullanamaz mıyız?'' Annemin bu sorularına alışmıştım.
''Hayır, anne bu benim Cathy'nin doğum gününde giymek için aldım. Sana göre olduğunu sanmıyorum.''
Bu cevap karşısında ısrar etmedi. Ben de konuyu değiştirmek için sordum:
''Sen ne yaptın?'' Sorumu sorarken normal görünmeye çalışıyordum. Annemin gözünden kaçmadı.
''Neler oluyor Mirabel? Neyin var?''
İçimden bir ses ''Yalan söyle!'' diye fısıldadı.
''Sadece yorgunum anne Dinlenmeye ihtiyacım var.''
''Aç mısın?''
''Evet. Dışardan yemek istiyorum.''
Yerinden kalkıp telefonu eline aldı. Numarayı çevirdi. Odadan çıkıp kapıyı kapattı.
Yarım saat kadar sonra sipariş geldi. Pizza margarita! Pizzanın zaten her çeşidine bayılıyorum. Odamda yemek istediğim için kutuyla alıp odama çıktım. Bilgisayarın açma düğmesine bastım.
Geri: Benim Kitabım...
4.Duygular ve Karmaşa
Facebook'ta online otuz sekiz kişi var. Şu anda Cathy ile konuşuyorum. Gerçekten eğlenceli bir kız. Okul hakkında bir şeyler anlatıyor. Aynı zamanda Messenger'da yüz yetmiş kişi açık. Okulda popülerim. Bu yüzden böyle olduğunu düşünüyorum.
Toplu konuşmadayım. Lindy, Nicky ve ben. Yaz tatilini nasıl geçirdiklerini anlatıyorlar. Illy ile görüntülü konuşma yapıyorum. Kıyafetlerimi eleştiriyor. Başımı sallamakla yetiniyorum.
Illy benden bir yaş küçük. Kimsenin onu sevmemesinden şikayetçi bir 7. sınıf öğrencisi. Ben seviyorum. İyimser ve inatçı. Okulda hep yalnız gezer. Ne zaman tuvalete gitsem onu görüyorum. İlk başlarda fazla ilgilenmiyordum. Ama artık oraya ağlamak için gittiğini biliyorum. Başkalarının onu üzmesine izin vermemeli.
Cathy'nin böyle şeylerle işi olmaz. Okulun amigo takımında ve bundan memnun görünüyor. Ben ise vals tercih ediyorum. Acaba bu sene vals eşim kim olacak?
Okulların açılmasına az kaldığı için mutluyum ve üzgünüm. Yaz tatilinin bitmesi bir öğrenciyi derinden etkiler. Son yılım. Herkesi özleyeceğim. Her şeyi... Ödevleri bile. Buraya ait olanlar burda kalmak zorunda, gidecek ve üzülecek olan benim. Günün birinde geri döndüğümde yeni bir hayata başlayacağım. Benim için yeni bir kapı açılacak. Şimdi her şey daha değerli. Asla unutmayacağım, bu hayat bana sunduğu imkanları elimden geri alsa ve bana kendi hayatımı verse diye düşünüyorum bazen yine de yaşamak güzel...
Facebook'ta online otuz sekiz kişi var. Şu anda Cathy ile konuşuyorum. Gerçekten eğlenceli bir kız. Okul hakkında bir şeyler anlatıyor. Aynı zamanda Messenger'da yüz yetmiş kişi açık. Okulda popülerim. Bu yüzden böyle olduğunu düşünüyorum.
Toplu konuşmadayım. Lindy, Nicky ve ben. Yaz tatilini nasıl geçirdiklerini anlatıyorlar. Illy ile görüntülü konuşma yapıyorum. Kıyafetlerimi eleştiriyor. Başımı sallamakla yetiniyorum.
Illy benden bir yaş küçük. Kimsenin onu sevmemesinden şikayetçi bir 7. sınıf öğrencisi. Ben seviyorum. İyimser ve inatçı. Okulda hep yalnız gezer. Ne zaman tuvalete gitsem onu görüyorum. İlk başlarda fazla ilgilenmiyordum. Ama artık oraya ağlamak için gittiğini biliyorum. Başkalarının onu üzmesine izin vermemeli.
Cathy'nin böyle şeylerle işi olmaz. Okulun amigo takımında ve bundan memnun görünüyor. Ben ise vals tercih ediyorum. Acaba bu sene vals eşim kim olacak?
Okulların açılmasına az kaldığı için mutluyum ve üzgünüm. Yaz tatilinin bitmesi bir öğrenciyi derinden etkiler. Son yılım. Herkesi özleyeceğim. Her şeyi... Ödevleri bile. Buraya ait olanlar burda kalmak zorunda, gidecek ve üzülecek olan benim. Günün birinde geri döndüğümde yeni bir hayata başlayacağım. Benim için yeni bir kapı açılacak. Şimdi her şey daha değerli. Asla unutmayacağım, bu hayat bana sunduğu imkanları elimden geri alsa ve bana kendi hayatımı verse diye düşünüyorum bazen yine de yaşamak güzel...
Geri: Benim Kitabım...
5. Yeni Bir Güne Uyanmak
Yatağıma yattım. Cathy ile mesajlaşmak istiyordum. Ona bir mesaj attım.
''Nasılsın canım?''
Biraz bekledim, cevap gelmedi. Onun bu saate yatmayacağını biliyordum. İşi olduğunu düşündüm. Günlüğümü açtım.
Sevgili günlük,
Üzgünüm uzun zamandır yazamadım. Meşguldüm. Yazacak bir şey yoktu. Okulların açılmasına tam bir hafta kaldı. Haftaya bu gün çok daha yorgun olacağım. Yine yorgunum ama o zaman çok daha farklı olacak. Bu sene son senemiz. Yani lise hayatıma çok az kaldı.
İnsanın senin gibi bir arkadaşı mutlaka olmalı. Konuşmadığım zamanlarda sana yazıyorum. Tam olarak tatmin olmuyorum, sadece biraz olsun rahatlıyorum.
Günlüğümü kapattım. Cathy hâlâ cevap vermemişti. Demek ki gerçekten işi vardı. Sonra konuşacağımıza dair kendime söz verdim.
Saatin alarmıyla gözlerimi açtım. Saat 7'ydi. Yataktan kalkıp üzerim, giyindim. Kıyafet seçerken biraz zorlandım. Zara'dan aldığım düz pembe gömleğimi, altına da Mavi Jeans'ten aldığım mini kot şortumu seçtim. Sade görünüyordu. Bu yüzden belime Miss Poem'den aldığım beyaz kemerimi taktım. Sarı saçlarımı taradım. Kahküllerim açıkta kalacak şekilde iki yandan topladım. Banyoya dişimi fırçalamaya gittim. Geri geldiğimde saat 7.20 olmuştu. 10 dakika sonra sevdiğim bir dizi olan Lost başlayacaktı. Tekrar bölümüydü ama izlemeye karar verdim. Aşağıya indim, televizyonun düğmesine bastım. O anda telefon çaldı.
Yatağıma yattım. Cathy ile mesajlaşmak istiyordum. Ona bir mesaj attım.
''Nasılsın canım?''
Biraz bekledim, cevap gelmedi. Onun bu saate yatmayacağını biliyordum. İşi olduğunu düşündüm. Günlüğümü açtım.
Sevgili günlük,
Üzgünüm uzun zamandır yazamadım. Meşguldüm. Yazacak bir şey yoktu. Okulların açılmasına tam bir hafta kaldı. Haftaya bu gün çok daha yorgun olacağım. Yine yorgunum ama o zaman çok daha farklı olacak. Bu sene son senemiz. Yani lise hayatıma çok az kaldı.
İnsanın senin gibi bir arkadaşı mutlaka olmalı. Konuşmadığım zamanlarda sana yazıyorum. Tam olarak tatmin olmuyorum, sadece biraz olsun rahatlıyorum.
Günlüğümü kapattım. Cathy hâlâ cevap vermemişti. Demek ki gerçekten işi vardı. Sonra konuşacağımıza dair kendime söz verdim.
Saatin alarmıyla gözlerimi açtım. Saat 7'ydi. Yataktan kalkıp üzerim, giyindim. Kıyafet seçerken biraz zorlandım. Zara'dan aldığım düz pembe gömleğimi, altına da Mavi Jeans'ten aldığım mini kot şortumu seçtim. Sade görünüyordu. Bu yüzden belime Miss Poem'den aldığım beyaz kemerimi taktım. Sarı saçlarımı taradım. Kahküllerim açıkta kalacak şekilde iki yandan topladım. Banyoya dişimi fırçalamaya gittim. Geri geldiğimde saat 7.20 olmuştu. 10 dakika sonra sevdiğim bir dizi olan Lost başlayacaktı. Tekrar bölümüydü ama izlemeye karar verdim. Aşağıya indim, televizyonun düğmesine bastım. O anda telefon çaldı.
Geri: Benim Kitabım...
6. Telefon
''Alo?'' Arayan Cathy'di.
''Alo Cathy günaydın.''
''Günaydın. Nasılsın?'' Sesi kısıktı yeni uyandığını düşündüm.
''Ben iyiyim. Sen?''
''İyi olduğumu düşünmüyorum.''
''Dün akş*** cevap vermedin.''
''Üzgünüm. Ağladığımı bilmeni istemedim.''
''Cevap ver! Neden ağladın?'' Sesim istediğimden çok daha sert çıkmıştı. Onu teselli etmem gerekirken neden böyle bir şey yapmıştım?
''Unuttun Mirabel, bu son yılımız, beraber geçireceğimiz son yıl!''
''Üzülme Cathy yine görüşeceğiz. Ailelerimiz birbirini tanıyor. Sen sadece bana bırak.''
''Hiç üzülmüyorsun değil mi?'' Bunu söylediği anda içimde bir ürperti hissettim. Gözlerim doldu.''
''Cathy yapma böyle! Biz hiç ayrılmayacağız. Üzülmek yok tamam mı?'' Çok saçma bir soruydu çünkü ben de üzülüyordum.
''Tamam. Yarın öğleden sonra boş musun?''
''Ne zaman istersen.''
''Alışverişe ne dersin?''
''Ahh! Bu günleri özledim. O zaman görüşürüz. Saat 10'da Atlantis'in önünde bekliyor olacağım.''
''Bana uyar öptüm.''
Telefonu kapattım. Lost daha yeni başlamıştı. Mutfaktan yemek için bir kâse mısır gevreği alıp koltuğa oturdum. Dökmemeye dikkat ederek yemeye başladım.
''Alo?'' Arayan Cathy'di.
''Alo Cathy günaydın.''
''Günaydın. Nasılsın?'' Sesi kısıktı yeni uyandığını düşündüm.
''Ben iyiyim. Sen?''
''İyi olduğumu düşünmüyorum.''
''Dün akş*** cevap vermedin.''
''Üzgünüm. Ağladığımı bilmeni istemedim.''
''Cevap ver! Neden ağladın?'' Sesim istediğimden çok daha sert çıkmıştı. Onu teselli etmem gerekirken neden böyle bir şey yapmıştım?
''Unuttun Mirabel, bu son yılımız, beraber geçireceğimiz son yıl!''
''Üzülme Cathy yine görüşeceğiz. Ailelerimiz birbirini tanıyor. Sen sadece bana bırak.''
''Hiç üzülmüyorsun değil mi?'' Bunu söylediği anda içimde bir ürperti hissettim. Gözlerim doldu.''
''Cathy yapma böyle! Biz hiç ayrılmayacağız. Üzülmek yok tamam mı?'' Çok saçma bir soruydu çünkü ben de üzülüyordum.
''Tamam. Yarın öğleden sonra boş musun?''
''Ne zaman istersen.''
''Alışverişe ne dersin?''
''Ahh! Bu günleri özledim. O zaman görüşürüz. Saat 10'da Atlantis'in önünde bekliyor olacağım.''
''Bana uyar öptüm.''
Telefonu kapattım. Lost daha yeni başlamıştı. Mutfaktan yemek için bir kâse mısır gevreği alıp koltuğa oturdum. Dökmemeye dikkat ederek yemeye başladım.
Geri: Benim Kitabım...
7.Kahvaltı
Dizi bittiğinde evdekiler henüz uyanmamıştı. Bahçeye çıktım. Masayı acıp kahvaltıyı hazırlamaya başladım. Önce çayı koydum. Sonra da ekmeği kızartma makinasına yerleştirdim. Son olarak Amerikan servislerini masaya yerleştirdiğimde kahvaltı hazırdı.
Yukarı çıkıp babamı uyandırdım. Ardından da annemi. Yaklaşım on dakika sonra hepimiz kahvaltı masasına oturmuştuk.
''Mirabel süt içmelisin.''
''Hayır, anne ben artık çocuk değilim.''
Bu cevabım karşısında ısrar etmedi. Mısır gevreği yediğim için çok aç değildim. Biraz yedikten sonra yukarı çıktım.
Telefonuma Illy'den mesaj geldi. Çok sıkıldığım için biraz mesajlaştık. Okulu özlemiş. Ne tesadüf ben de...
Dizi bittiğinde evdekiler henüz uyanmamıştı. Bahçeye çıktım. Masayı acıp kahvaltıyı hazırlamaya başladım. Önce çayı koydum. Sonra da ekmeği kızartma makinasına yerleştirdim. Son olarak Amerikan servislerini masaya yerleştirdiğimde kahvaltı hazırdı.
Yukarı çıkıp babamı uyandırdım. Ardından da annemi. Yaklaşım on dakika sonra hepimiz kahvaltı masasına oturmuştuk.
''Mirabel süt içmelisin.''
''Hayır, anne ben artık çocuk değilim.''
Bu cevabım karşısında ısrar etmedi. Mısır gevreği yediğim için çok aç değildim. Biraz yedikten sonra yukarı çıktım.
Telefonuma Illy'den mesaj geldi. Çok sıkıldığım için biraz mesajlaştık. Okulu özlemiş. Ne tesadüf ben de...
Geri: Benim Kitabım...
8. Aşk hikâyesi
Tekrar televizyonu açtım. Müzik kanallarında dolaştım. En sonuda Mtv'de karar kıldım. Televizyonun sesini açtım. Elime mikrofonu alıp şarkı söyledim. Bazı şarkılarda piyanonun başına geçip çalıyormuş gibi yaptım. Daha önce hiç denememiştim. Doğruyu söylemek gerekirse eğlenceliydi. Bunu yaparken kendimden geçmiştim. Saat 11 olmuştu. Annem yemeği hazırladı. Aç değildim. Yemekte biftek vardı. Çok sevdiğim hâlde yemedim.
Öğleden sonra odamda oturup kitap okudum. Kitabın adı ''Bana Gerçeği Söyle''. Aşk hikâyesi, imkânsız gibi ama gerçek. Roman okumayı seviyorum. Başta roman ve dergi olmak üzere okuyabileceğim her türlü yazıyı seviyorum. Okumak ve yazmak rahatlatıyor beni. Geçmişte yazdıklarımı okumak bana geçmişi anımsatıyor.
Kitaptan yaklaşık 20 sayfa okuduktan sonra bahçeye çıkıp Brownie'nin yanına gittim. Brownie benim köpeğim. Onu geçen yıl doğum günümde annem aldı. Geldiğinde daha çok küçüktü. Ona Brownie adını verdim çünkü böyle tatlı bir yaratığa ancak böyle güzel bir isim layıktı. Cinsi maltese. İsminin aksine beyaz tüyleri var ve erkek. Ama ben onun kıyafetlerini genelde pembe veya mavi alıyorum. Ona çok yakışıyor.
Anlaşılan Brownie de sıkılmıştı. Onu çantama alıp dışarı gezinmeye çıktım. Central Park'ta bir bankta ben dondurma yerken o da bisküvilerini yiyordu. O anda omzuma bir el deydi. Kimin eli olduğunu anlayamadım.
Tekrar televizyonu açtım. Müzik kanallarında dolaştım. En sonuda Mtv'de karar kıldım. Televizyonun sesini açtım. Elime mikrofonu alıp şarkı söyledim. Bazı şarkılarda piyanonun başına geçip çalıyormuş gibi yaptım. Daha önce hiç denememiştim. Doğruyu söylemek gerekirse eğlenceliydi. Bunu yaparken kendimden geçmiştim. Saat 11 olmuştu. Annem yemeği hazırladı. Aç değildim. Yemekte biftek vardı. Çok sevdiğim hâlde yemedim.
Öğleden sonra odamda oturup kitap okudum. Kitabın adı ''Bana Gerçeği Söyle''. Aşk hikâyesi, imkânsız gibi ama gerçek. Roman okumayı seviyorum. Başta roman ve dergi olmak üzere okuyabileceğim her türlü yazıyı seviyorum. Okumak ve yazmak rahatlatıyor beni. Geçmişte yazdıklarımı okumak bana geçmişi anımsatıyor.
Kitaptan yaklaşık 20 sayfa okuduktan sonra bahçeye çıkıp Brownie'nin yanına gittim. Brownie benim köpeğim. Onu geçen yıl doğum günümde annem aldı. Geldiğinde daha çok küçüktü. Ona Brownie adını verdim çünkü böyle tatlı bir yaratığa ancak böyle güzel bir isim layıktı. Cinsi maltese. İsminin aksine beyaz tüyleri var ve erkek. Ama ben onun kıyafetlerini genelde pembe veya mavi alıyorum. Ona çok yakışıyor.
Anlaşılan Brownie de sıkılmıştı. Onu çantama alıp dışarı gezinmeye çıktım. Central Park'ta bir bankta ben dondurma yerken o da bisküvilerini yiyordu. O anda omzuma bir el deydi. Kimin eli olduğunu anlayamadım.
Geri: Benim Kitabım...
9.Park
Cathy'i görünce rahatladım. O da köpeği Diana ile gezimeye çıkmıştı anlaşılan.
''Hey, Mirabel!'' Cathy'nin sesi coşkuluydu.
''Cath seni burda görmeyi beklemiyordum.''
''Evde ..., sanırım sen de öyle.''
''Evet. Brownie bunu seviyor biliyorsun.''
Kendisine de dondurma almak için yerinden kalktı. Geri gelene kadar Diana'ya ben baktım. Yaklaşık 3 dakika sonra geldiğinde elinde iki dondurma birden vardı.
''Cath, hasta olacaksın!'' Ses tonuma dikkat ederek söylemiştim.
''Bu Diana için Mirabel.''
Unutmuştum. Diana dondurma sever. Özellikle karamelli.
''Yarın Diana da bizimle geliyor mu?''
''Hayır onu getirmeyi düşünmüyorum.''
''Bence de Brownie de gelmeyecek.''
İkimiz de güldük. Yerimden kalktım.
''O zaman yarın görüşürüz.''
''Evet. Eğlenceli olacak.''
Arkamı dönüp yürümeye başladım. Yürürken yapacağımız alış verişi düşündüm. Gerçekten özlemiştim. O kadar dalmışım ki evimizin bulunduğu sokağa geldiğimi zar zor fark ettim.
Cathy'i görünce rahatladım. O da köpeği Diana ile gezimeye çıkmıştı anlaşılan.
''Hey, Mirabel!'' Cathy'nin sesi coşkuluydu.
''Cath seni burda görmeyi beklemiyordum.''
''Evde ..., sanırım sen de öyle.''
''Evet. Brownie bunu seviyor biliyorsun.''
Kendisine de dondurma almak için yerinden kalktı. Geri gelene kadar Diana'ya ben baktım. Yaklaşık 3 dakika sonra geldiğinde elinde iki dondurma birden vardı.
''Cath, hasta olacaksın!'' Ses tonuma dikkat ederek söylemiştim.
''Bu Diana için Mirabel.''
Unutmuştum. Diana dondurma sever. Özellikle karamelli.
''Yarın Diana da bizimle geliyor mu?''
''Hayır onu getirmeyi düşünmüyorum.''
''Bence de Brownie de gelmeyecek.''
İkimiz de güldük. Yerimden kalktım.
''O zaman yarın görüşürüz.''
''Evet. Eğlenceli olacak.''
Arkamı dönüp yürümeye başladım. Yürürken yapacağımız alış verişi düşündüm. Gerçekten özlemiştim. O kadar dalmışım ki evimizin bulunduğu sokağa geldiğimi zar zor fark ettim.
Geri: Benim Kitabım...
10.Kayıp Şiir Defteri
Kapıyı anahtarla açtım. Babam televizyon izliyordu. Geldiğimi duymadı. Annem de ortalarda yoktu. Geldiğimi belli etmek için televizyonun karşısına babamın yanına geçtim. Televizyona dalmıştı. Geldiğimi zor farketti.
''Geldiğini duymadım.''
''Televizyonun sesini kısarsan bir dahakine daha iyi duyabileceğini sanıyorum.''
''Eğlendin mi?''
Benle fazla ilgilenmiyordu. Bu sorusuna cevap vermedğimi farketmedi bile. Direk odama çıktım. Üzerimi değiştirdim. İşim bittiğinde son olarak küpemi çıkarıp çekmeceye koyacaktım ki gözüme çekmecenin arka taraflarına atılmış şiir defterim ilişti. Bunu uzun zamandır arıyordum. Küpelerimi yerine koyup defteri çıkarttım. Yüzeyi oldukça tozluydu ama içi hâlâ en son bıraktığım gibiydi. Masanın üzerindeki kalemlikten kalem alıp şu satırları yazdım:
Sevsen de Sevemsen de...
Beni görsen de görmesen de buradayım,
Sevsen de sevmesen de yanındayım,
İstesen de istemesen de seviyorum işte,
Mümkün mü sensiz yaşamak sence?
Unutmak olur mu severken ölürcesine...
Kapıyı anahtarla açtım. Babam televizyon izliyordu. Geldiğimi duymadı. Annem de ortalarda yoktu. Geldiğimi belli etmek için televizyonun karşısına babamın yanına geçtim. Televizyona dalmıştı. Geldiğimi zor farketti.
''Geldiğini duymadım.''
''Televizyonun sesini kısarsan bir dahakine daha iyi duyabileceğini sanıyorum.''
''Eğlendin mi?''
Benle fazla ilgilenmiyordu. Bu sorusuna cevap vermedğimi farketmedi bile. Direk odama çıktım. Üzerimi değiştirdim. İşim bittiğinde son olarak küpemi çıkarıp çekmeceye koyacaktım ki gözüme çekmecenin arka taraflarına atılmış şiir defterim ilişti. Bunu uzun zamandır arıyordum. Küpelerimi yerine koyup defteri çıkarttım. Yüzeyi oldukça tozluydu ama içi hâlâ en son bıraktığım gibiydi. Masanın üzerindeki kalemlikten kalem alıp şu satırları yazdım:
Sevsen de Sevemsen de...
Beni görsen de görmesen de buradayım,
Sevsen de sevmesen de yanındayım,
İstesen de istemesen de seviyorum işte,
Mümkün mü sensiz yaşamak sence?
Unutmak olur mu severken ölürcesine...
Geri: Benim Kitabım...
11.Ağlıyorum
Bu bile yetmişti. Gözyaşlarıma hakim olamıyordum. Rahatlarsam ancak gözyaşları akmayı keserdi. Ağladım, rahatlayıncaya kadar da ağlamaya devam ettim. En sonunda kendime gelebildim. Neden ağlamıştım?
Banyoya girip elimi yüzümü yıkadım. Neyse ki gözlerim kızarmamıştı. Zaten oldukça yorgundum. Ayakta duracak hâlim bile kalmamıştı. Ben eve geldikten sonra acaba Cathy ne yapmıştı? Öğrenmenin tek bir yolu vardı.
''Alo!''
''Alo Mirabel.''
''Cath, rahatsız ettiğim için üzgünüm eve ulaştın mı diye merak ettim.''
''Endişelenecek bir şey yok. Ben iyiyim.'' Sesi oldukça neşeliydi. Güldüm.
''Güzel, o zaman yarın görüşürüz.''
Sesi neşeli olmasına rağmen telefonu yüzüme kapattı. Ama ayrıntılara takılmadım.
Odamdaki posterlere baktım, hepsi bana gülümsüyordu. Onları seyre dalmışken kapı çaldı.
''Gir.''
Annem elinde bir tepside duran iki bardak meyve suyu ve birkaç dilim kek ile içeriye girdi.
''Açsındır diye düşündüm.''
Neyse ki şiir defterimi fark etmemişti. Ben de çaktırmadan yastığın altına doğru ittim.
''Aslında pek değil.''
''Yine de biraz konuşalım. Anlat bakalım bu gün ne yaptın?''
''Çok güzeldi. Biraz ... ama buna deydi. Peki ya sen? Eve gelince göremedim.''
Beyaz dişlerini göstererek gülümsedi.
''Geldiğini görmedim. Çiçekleri suluyordum.''
''Anne, vazgeç artık bu sevdadan.''
''Bu keki sen yokken yaptım.''
Bir dilimi bana uzattı. Kırmadım tadına baktım. Umduğumdan güzeldi.
''Eline sağlık.''
Kendi meyve suyunu içip bitirdikten sonra bardağı alıp odadan çıktı. Yaşadıklarım hakkında en ufak bir fikri yok gibi görünüyordu. Demek ki anlamamıştı. Buna sevindim.
Bu bile yetmişti. Gözyaşlarıma hakim olamıyordum. Rahatlarsam ancak gözyaşları akmayı keserdi. Ağladım, rahatlayıncaya kadar da ağlamaya devam ettim. En sonunda kendime gelebildim. Neden ağlamıştım?
Banyoya girip elimi yüzümü yıkadım. Neyse ki gözlerim kızarmamıştı. Zaten oldukça yorgundum. Ayakta duracak hâlim bile kalmamıştı. Ben eve geldikten sonra acaba Cathy ne yapmıştı? Öğrenmenin tek bir yolu vardı.
''Alo!''
''Alo Mirabel.''
''Cath, rahatsız ettiğim için üzgünüm eve ulaştın mı diye merak ettim.''
''Endişelenecek bir şey yok. Ben iyiyim.'' Sesi oldukça neşeliydi. Güldüm.
''Güzel, o zaman yarın görüşürüz.''
Sesi neşeli olmasına rağmen telefonu yüzüme kapattı. Ama ayrıntılara takılmadım.
Odamdaki posterlere baktım, hepsi bana gülümsüyordu. Onları seyre dalmışken kapı çaldı.
''Gir.''
Annem elinde bir tepside duran iki bardak meyve suyu ve birkaç dilim kek ile içeriye girdi.
''Açsındır diye düşündüm.''
Neyse ki şiir defterimi fark etmemişti. Ben de çaktırmadan yastığın altına doğru ittim.
''Aslında pek değil.''
''Yine de biraz konuşalım. Anlat bakalım bu gün ne yaptın?''
''Çok güzeldi. Biraz ... ama buna deydi. Peki ya sen? Eve gelince göremedim.''
Beyaz dişlerini göstererek gülümsedi.
''Geldiğini görmedim. Çiçekleri suluyordum.''
''Anne, vazgeç artık bu sevdadan.''
''Bu keki sen yokken yaptım.''
Bir dilimi bana uzattı. Kırmadım tadına baktım. Umduğumdan güzeldi.
''Eline sağlık.''
Kendi meyve suyunu içip bitirdikten sonra bardağı alıp odadan çıktı. Yaşadıklarım hakkında en ufak bir fikri yok gibi görünüyordu. Demek ki anlamamıştı. Buna sevindim.
Geri: Benim Kitabım...
12.Merak
Hayat sıkıcı. Yatakta oturmaya devam ederken hâlâ sıkılıyordum. Cathy'i düşünerek kendimi avutamayacak kadar büyümüştüm artık. Bazı şeyler içinse hâlâ çok küçüğüm. Hayaller aleminden sıyrılarak kendimi başka düşüncelere yoğunlaşmaya zorladım.
Günlerden Salı; yani tam 6 gün sonra üç aylık özlem bitiyor. Arkadaşlarımın yüzünü görebileceğim. Ders kaynatmak, okuldan kaçmak ve hatta yazılı olmak bile bana yeniden zevk verecek.
Kekleri ve meyve suyunu bitirdiğimi fark etmemiştim. Tepsiyi alarak mutfağa gittim.
''Ah Mirabel, şu yiyecekler de olmasa yüzünü gören cennetlik.''
Bunu duymayı hiç ama hiç beklemiyordum. Açıkçası bu yorum karşısında biraz utanmıştım. Annem de bunu fark etmiş olmalı ki mutfaktan çıktı. Direk odama çıktım. Saat artık geç oluyordu. Yatmalıydım ama bu heyecanla yatamayacağımı biliyordum. Yine de yatağa girdim. Aradan birkaç dakika geçti...
Hayat sıkıcı. Yatakta oturmaya devam ederken hâlâ sıkılıyordum. Cathy'i düşünerek kendimi avutamayacak kadar büyümüştüm artık. Bazı şeyler içinse hâlâ çok küçüğüm. Hayaller aleminden sıyrılarak kendimi başka düşüncelere yoğunlaşmaya zorladım.
Günlerden Salı; yani tam 6 gün sonra üç aylık özlem bitiyor. Arkadaşlarımın yüzünü görebileceğim. Ders kaynatmak, okuldan kaçmak ve hatta yazılı olmak bile bana yeniden zevk verecek.
Kekleri ve meyve suyunu bitirdiğimi fark etmemiştim. Tepsiyi alarak mutfağa gittim.
''Ah Mirabel, şu yiyecekler de olmasa yüzünü gören cennetlik.''
Bunu duymayı hiç ama hiç beklemiyordum. Açıkçası bu yorum karşısında biraz utanmıştım. Annem de bunu fark etmiş olmalı ki mutfaktan çıktı. Direk odama çıktım. Saat artık geç oluyordu. Yatmalıydım ama bu heyecanla yatamayacağımı biliyordum. Yine de yatağa girdim. Aradan birkaç dakika geçti...
Geri: Benim Kitabım...
13.Sabah
Sabah uyandığımda saat henüz erkendi. Yaklıaşık 3 saatim vardı Cathy ile buluşmak için. Bornozumu ve saç havlumu alarak duşa girdim. Su ılıktı. Duşa girdiğimde oldukça rahatladım. Zaten duş almayı seviyorum.
Odama girip üzerimi havluyla kuruladım. Vero Moda'dan aldığım çiçekli elbiseyi giyindim. Oldukça güzel görünüyordu. Altına gümüş rengi babetimi giyinmeyi planlıyordum. Çok güzel olacaktım. Sarı saçlarımı düzleştirmek için düzleştiricimi çıkarıp prize taktım. Isı ayarını yaptıktan sonra yazın başında Coquet'tan aldığım beyaz çantanın içine kredi kartı ve ihtiyacım olan diğer eşyaları koydum. Telefonumu sarja taktım. Bunları yaptıktan sonra düzleştiricim çoktan ısınmıştı. Saçlarımın ön kısmından düzleştirmeye başladım. Bir yerimi yakmamaya çok dikkat ettim.
Saçlarım bittiğinde hâlâ heyecanlıydım. Telefonumun sarjını prizden çektikten sonra telefonu da çantanın içine attım. Bunları yaparken aradan 2 saat geçmişti. Evden Atlantis'e yarım saatten az bir sürede ulaşabileceğimi düşünerek son yarım saatimi makyaj yaparak geçirdim. İşim bittiğinde çekmeceden bir kalem ve kâğıt çıkararak aynen bunları yazdım:
''Söylediğim gibi Cathy ile buluşacağım. Akşam çok geç kalmam.Öptüm.''
Notu annemin yattığı yerin yanındaki komodinin üzerine bıraktım. Anahtarımı vestiyerden aldıktan sonra gümüş rengi babetlerimi giyerek kapıyı kapattım. Brownie'ye bakmak için bahçeden geçtim. Ardımdan bahçe kapısını kapatarak sokağa çıktım.
Sabah uyandığımda saat henüz erkendi. Yaklıaşık 3 saatim vardı Cathy ile buluşmak için. Bornozumu ve saç havlumu alarak duşa girdim. Su ılıktı. Duşa girdiğimde oldukça rahatladım. Zaten duş almayı seviyorum.
Odama girip üzerimi havluyla kuruladım. Vero Moda'dan aldığım çiçekli elbiseyi giyindim. Oldukça güzel görünüyordu. Altına gümüş rengi babetimi giyinmeyi planlıyordum. Çok güzel olacaktım. Sarı saçlarımı düzleştirmek için düzleştiricimi çıkarıp prize taktım. Isı ayarını yaptıktan sonra yazın başında Coquet'tan aldığım beyaz çantanın içine kredi kartı ve ihtiyacım olan diğer eşyaları koydum. Telefonumu sarja taktım. Bunları yaptıktan sonra düzleştiricim çoktan ısınmıştı. Saçlarımın ön kısmından düzleştirmeye başladım. Bir yerimi yakmamaya çok dikkat ettim.
Saçlarım bittiğinde hâlâ heyecanlıydım. Telefonumun sarjını prizden çektikten sonra telefonu da çantanın içine attım. Bunları yaparken aradan 2 saat geçmişti. Evden Atlantis'e yarım saatten az bir sürede ulaşabileceğimi düşünerek son yarım saatimi makyaj yaparak geçirdim. İşim bittiğinde çekmeceden bir kalem ve kâğıt çıkararak aynen bunları yazdım:
''Söylediğim gibi Cathy ile buluşacağım. Akşam çok geç kalmam.Öptüm.''
Notu annemin yattığı yerin yanındaki komodinin üzerine bıraktım. Anahtarımı vestiyerden aldıktan sonra gümüş rengi babetlerimi giyerek kapıyı kapattım. Brownie'ye bakmak için bahçeden geçtim. Ardımdan bahçe kapısını kapatarak sokağa çıktım.
Geri: Benim Kitabım...
14.Atlantis
Atlantis'e vardığımda Cathy çoktan oradaydı. En az benim kadar güzel olmuştu. Kuytu bir köşede çift kişilik bir masa ayarlamıştı. Benim geldiğimi görünce gülümseyip yerinden kalktı. Hemen ona sarıldım. Tabi o da bana sarıldı.
''Seni özledim.'' diye söze başladım.
''Daha dün görüşmüştük hatırlarsan ama nedense ben de seni özledim.'' dedi ve yerine oturdu.
Ben de karşıdaki sandalyeyi çekim ve oturdum. Yaz tatili hakkında biraz konuştuk. Onu özlediğimi söyledim. O da beni özlediğini söyleyince nedense içim sevgiyle doldu. Bu keyifli anları bölmeyi hiç istememiştim ama artık acıkmaya başlamıştım.
''Cath, kahvaltıya başlasak önümüzde uzun bir gün vr ve yorulacağız bence biraz acele etmeliyiz.'' dedim. Bana en masum gülümsemesiyle cevap verdi:
''Aynı düşüncede olmamıza sevindim. Ama ben daha çok pasta türü yemek istiyorum.''
''Haklısın.'' diyerek cevap verdim.
''Garson bey!''
Cathy elini sallayarak dikkat çekmeye çalıştı. Ben de ona yardım ettim. Garson hemen geldi ve elindeki defteri açtı.
''Ben vanilyalı frappe ve limonlu cheesecake istiyorum. Peki ya sen ne dersin Mirabel?''
Menüye baktım. Her zamanki gibiydi.
''Ben de bir porsiyon çilekli puding, elmalı kurabiye ve ice tea istiyorum. Şimdiden teşekkürler.'' dedim ve elimi yıkamak için yerimden kalktım.
Geri geldiğimde siparişler henüz gelmemişti. Cathy de elini yıkamak için lavaboya gitti. Bu sırada onun eşyalarına ben baktım. O gelene kadar siparişlerimiz de gelmişti.
''Sen başlamadın mı?''
''Cath, tabii ki seni bekledim. Beraber başlayalım istiyorum.''
''Sen süper bir arkadaşsın.'' dedi ve cheesecakeinden bir lokma aldı.
İçimden ''Diyene de bak sen.'' diye geçirdim ama bunu ona söyleyip lafı uzatmak istemeden sadece gülümsemekle yetindim.
Kahvaltı boyunca daha fazla konuşmadık. Ben ondan her zamanki gibi erken bitirmiştim. Onu beklerken ben de sıcak çikolata içtim. En sonunda ikimiz de bitirdiğimizde oturup sohbet etmeden kasaya gidip hesabı ödedik. İkimiz de mutluyduk ve bu benim mutluluğumu iki katına çıkaran bir etkendi. Çıkmadan önce güneş gözlüklerimizi taktık ve ardından caddeye, trafiğe çıktık.
Atlantis'e vardığımda Cathy çoktan oradaydı. En az benim kadar güzel olmuştu. Kuytu bir köşede çift kişilik bir masa ayarlamıştı. Benim geldiğimi görünce gülümseyip yerinden kalktı. Hemen ona sarıldım. Tabi o da bana sarıldı.
''Seni özledim.'' diye söze başladım.
''Daha dün görüşmüştük hatırlarsan ama nedense ben de seni özledim.'' dedi ve yerine oturdu.
Ben de karşıdaki sandalyeyi çekim ve oturdum. Yaz tatili hakkında biraz konuştuk. Onu özlediğimi söyledim. O da beni özlediğini söyleyince nedense içim sevgiyle doldu. Bu keyifli anları bölmeyi hiç istememiştim ama artık acıkmaya başlamıştım.
''Cath, kahvaltıya başlasak önümüzde uzun bir gün vr ve yorulacağız bence biraz acele etmeliyiz.'' dedim. Bana en masum gülümsemesiyle cevap verdi:
''Aynı düşüncede olmamıza sevindim. Ama ben daha çok pasta türü yemek istiyorum.''
''Haklısın.'' diyerek cevap verdim.
''Garson bey!''
Cathy elini sallayarak dikkat çekmeye çalıştı. Ben de ona yardım ettim. Garson hemen geldi ve elindeki defteri açtı.
''Ben vanilyalı frappe ve limonlu cheesecake istiyorum. Peki ya sen ne dersin Mirabel?''
Menüye baktım. Her zamanki gibiydi.
''Ben de bir porsiyon çilekli puding, elmalı kurabiye ve ice tea istiyorum. Şimdiden teşekkürler.'' dedim ve elimi yıkamak için yerimden kalktım.
Geri geldiğimde siparişler henüz gelmemişti. Cathy de elini yıkamak için lavaboya gitti. Bu sırada onun eşyalarına ben baktım. O gelene kadar siparişlerimiz de gelmişti.
''Sen başlamadın mı?''
''Cath, tabii ki seni bekledim. Beraber başlayalım istiyorum.''
''Sen süper bir arkadaşsın.'' dedi ve cheesecakeinden bir lokma aldı.
İçimden ''Diyene de bak sen.'' diye geçirdim ama bunu ona söyleyip lafı uzatmak istemeden sadece gülümsemekle yetindim.
Kahvaltı boyunca daha fazla konuşmadık. Ben ondan her zamanki gibi erken bitirmiştim. Onu beklerken ben de sıcak çikolata içtim. En sonunda ikimiz de bitirdiğimizde oturup sohbet etmeden kasaya gidip hesabı ödedik. İkimiz de mutluyduk ve bu benim mutluluğumu iki katına çıkaran bir etkendi. Çıkmadan önce güneş gözlüklerimizi taktık ve ardından caddeye, trafiğe çıktık.
Geri: Benim Kitabım...
15.Otobüs
Trafik oldukça yoğundu. Buranın en büyük alışveriş merkezi olan Star Gate'e gitmeye karar vermiştik. Yürümek kesinlikle iyi bir fikir değildi. Akşama kadar yürüsek bu karmaşanın içinde asla ulaşamazdık. Tam da insanların işe gidiş saatine denk gelmişti. Tek çare olan otobüse binmek için otobüs durağına kadar yürüdük. Otobüs yaklaşık 10 dakika sonra geldi. Boşuna beklemiştik. Çünkü otobüste oturacak yer yoktu.
''Bir an önce inebilseydik şu lanet otobüsten sağlığımız için iyi olacaktı.'' Cathy kesinlikle haklıydı. İşkenceden farkı yoktu bu otobüsün. Yine de sabırla bekledim. Bir sonraki durakta otobüste bulunanların yarısının inmesiyle rahat bir nefes aldık. Hâlâ oturacak yer yoktu. Ama en azından diğer insanların nefesini yüzümüzde hissetmiyorduk.
Otobüs birkaç durakta daha durdu. En sonunda ... ve dışarıyı izlemeye koyuldum. Dışarda izlenecek hiçbir şey olmamasına rağmen bir süre boş boş bakındım. İçimden neler geçirdiğimi hatırlamıyorum. Dış dünyayla bağlantılarımı tamamen koparmış olmalıyım ki Cathy beni çekti.
''İnmemize az kaldı.''
Otobüsümn kapısı açıldı. Önümüzde koskoca bir yapı olan Star Gate yükseliyordu. Otobüsten indik ve Star Gate'in önüne geldik.
Trafik oldukça yoğundu. Buranın en büyük alışveriş merkezi olan Star Gate'e gitmeye karar vermiştik. Yürümek kesinlikle iyi bir fikir değildi. Akşama kadar yürüsek bu karmaşanın içinde asla ulaşamazdık. Tam da insanların işe gidiş saatine denk gelmişti. Tek çare olan otobüse binmek için otobüs durağına kadar yürüdük. Otobüs yaklaşık 10 dakika sonra geldi. Boşuna beklemiştik. Çünkü otobüste oturacak yer yoktu.
''Bir an önce inebilseydik şu lanet otobüsten sağlığımız için iyi olacaktı.'' Cathy kesinlikle haklıydı. İşkenceden farkı yoktu bu otobüsün. Yine de sabırla bekledim. Bir sonraki durakta otobüste bulunanların yarısının inmesiyle rahat bir nefes aldık. Hâlâ oturacak yer yoktu. Ama en azından diğer insanların nefesini yüzümüzde hissetmiyorduk.
Otobüs birkaç durakta daha durdu. En sonunda ... ve dışarıyı izlemeye koyuldum. Dışarda izlenecek hiçbir şey olmamasına rağmen bir süre boş boş bakındım. İçimden neler geçirdiğimi hatırlamıyorum. Dış dünyayla bağlantılarımı tamamen koparmış olmalıyım ki Cathy beni çekti.
''İnmemize az kaldı.''
Otobüsümn kapısı açıldı. Önümüzde koskoca bir yapı olan Star Gate yükseliyordu. Otobüsten indik ve Star Gate'in önüne geldik.
Geri: Benim Kitabım...
16.Abercrombie
Mağazanın otomatik kapısı bir kez daha bizim için açıldı. Üç aydır beraber alışveriş yapmamıştık. Bu yüzden bu buluşma özeldi, ikimiz de çok heyecanlıydık.
İçerisi oldukça kalabalıktı. Birbirimizi kaybetmemek için kol kola girdik. Cathy ile giyim zevklerimiz oldukça uyumlu. Bu yüzden alışveriş yapacağımız mağazalar hakkında hiçbir problem çekmedik. Zaten bedenlerimiz de hemen hemen aynıydı. Dış görünüşümüz de benzese tam ikiz gibi olacaktık. Ama zaten o benim ruh ikizim.
Önce vitrinlere bakındık. Sonbahar sezonu açılmıştı. Ama yazlıklar hâlâ kalkmamıştı. Ne yazık ki bir yerden başlamamız gerektiğini unutmuşuz. En sonunda hiç tereddüt etmeden Abercrombie'ye girdik, içerisi sakindi. Bu da istediğimiz gibi hareket edebileceğimiz anlamına geliyordu. Raflara ve askılara bakınmaya başladık. Beğendiklerimizi denemek için sepete koyuyorduk.
Kabinler boştu. Cathy benim sağ tarafımdaki kabine geçti. İlk deneyeceğim kıyafet bir kot ve üstüne kısa kollu tişörttü. Aslına bakacak olursak çok güzel olmuştu. Ama tarzıma göre biraz sadeydi. Aksesuar bölümünden kıyafetime uygun mavi renkli bir şal aldım. Tişört de zaten mavi beyazdı. Bunları Cathy'e gösterdim.
''Buna bayıldım. Aynısından alsam kızar mısın?'' Cathy genelde zor beğenir. Bunu beğendiyse demek ki gerçekten güzel olmuştum.
''Cathy bence senin üzerindekiler de çok güzel.''
Kabine tekrar girip pileli siyah eteği ve beyaz gömleği denedim. Aslında bu da çok güzel olmuştu. Ama sanırım Cathy benimle aynı fikirde değildi. Bu yüzden sadece kotu, tişörtü ve şalı almaya karar verdim. Cathy ise deri bir ceket ve kumaş pantolon almıştı. Kasaya geldik. Aldıklarımızı ödedikten sonra oradan ayrıldık.
Mağazanın otomatik kapısı bir kez daha bizim için açıldı. Üç aydır beraber alışveriş yapmamıştık. Bu yüzden bu buluşma özeldi, ikimiz de çok heyecanlıydık.
İçerisi oldukça kalabalıktı. Birbirimizi kaybetmemek için kol kola girdik. Cathy ile giyim zevklerimiz oldukça uyumlu. Bu yüzden alışveriş yapacağımız mağazalar hakkında hiçbir problem çekmedik. Zaten bedenlerimiz de hemen hemen aynıydı. Dış görünüşümüz de benzese tam ikiz gibi olacaktık. Ama zaten o benim ruh ikizim.
Önce vitrinlere bakındık. Sonbahar sezonu açılmıştı. Ama yazlıklar hâlâ kalkmamıştı. Ne yazık ki bir yerden başlamamız gerektiğini unutmuşuz. En sonunda hiç tereddüt etmeden Abercrombie'ye girdik, içerisi sakindi. Bu da istediğimiz gibi hareket edebileceğimiz anlamına geliyordu. Raflara ve askılara bakınmaya başladık. Beğendiklerimizi denemek için sepete koyuyorduk.
Kabinler boştu. Cathy benim sağ tarafımdaki kabine geçti. İlk deneyeceğim kıyafet bir kot ve üstüne kısa kollu tişörttü. Aslına bakacak olursak çok güzel olmuştu. Ama tarzıma göre biraz sadeydi. Aksesuar bölümünden kıyafetime uygun mavi renkli bir şal aldım. Tişört de zaten mavi beyazdı. Bunları Cathy'e gösterdim.
''Buna bayıldım. Aynısından alsam kızar mısın?'' Cathy genelde zor beğenir. Bunu beğendiyse demek ki gerçekten güzel olmuştum.
''Cathy bence senin üzerindekiler de çok güzel.''
Kabine tekrar girip pileli siyah eteği ve beyaz gömleği denedim. Aslında bu da çok güzel olmuştu. Ama sanırım Cathy benimle aynı fikirde değildi. Bu yüzden sadece kotu, tişörtü ve şalı almaya karar verdim. Cathy ise deri bir ceket ve kumaş pantolon almıştı. Kasaya geldik. Aldıklarımızı ödedikten sonra oradan ayrıldık.
Geri: Benim Kitabım...
17.Yakışıklı Çocuk
O kadar kalabalıktı ki hâlâ. Yürürken sürekli birinin ayağına basmak zoruna kalıyordum. Küfürler savuran insanları da görmezden gelmek gerçekten zordu. Ama Cathy de benden farklı görünmüyordu hani. Aslında en alt kattaki Mango mağazasına gidecektik ama kalablığa biraz daha dayanamayacağımızı anladığımız anda aynı kattaki yemek reyonuna doğru yola çıktık.
Ortalık mağazanın diğer bölümlerine göre oldukça sakindi. Ama yine de boş masa bulmak kolay olmadı. Biraz aradıktan sonra bulduğumuz ilk masaya oturduk. Aslında ikimiz de aç değildik ama yapabileceğimiz bir şey yoktu. İnsanların gitmesini beklemek zorundaydık.
''Mirabel böyle giderse burada kalcağız,'' Cathy oldukça düşünceli bir tavır takınmıştı. ''kalabalıktan nefret ediyorum. Neden alışverişi başka bir güne ertelemiyoruz?''
''Ama bunu planlamıştık, sen de biliyorsun.'' Sesim istediğimden biraz daha sert çıkmıştı sanırım. Ama Cathy susmayı tercih etti. Boş boş oturmaktan sıkılınca elime telefonumu aldım. Ama yine yapacak bir şey yoktu.
Birden masanın yanında iki çocuk belirdi. İkisi de birbirine benziyordu. Sarı uzun saçlar, ince bir dudak ve mavi gözler. Turist olmadıklarından şüpheliydim. Sanki sağdaki biraz daha büyüktü. Onları fark etmem yine de zaman almıştı. Soldaki gülümsedi gülümseyince beyaz diş telleri ortaya çıkıyordu. Dişleri çok düzgündü ama nedense tel kullanıyordu. Oldukça havalıydı.
''Heeyy! Burası bizim yerimizdi.'' diyerek söze başladı ve cevap vermemi bekledi. Ama Cathy ve benim bu iki yakışıklının büyüsünden çıkmamız zaman aldı. Oldukça a*tal göründüğümüzden emindim. En sonunda cevap verebildim.
''Üzgünüm başka boş yer yoktu biz de buraya oturduk. Ayrıca buranın sizin olduğuna dair bir kanıtınız var mı?'' Bunu söylediğim anda pişman oldum. Çünkü arkamdaki deri ceketi o an gördüm. Ama çoktan söylemiştim. Neyse ki çocuk aldırmadı.
''Ben Andres.'' Tekrar gülümsedi. Bu defa yanındaki çocuk konuşmaya başladı.
''Ve ben de Mark. Tanıştığıma çok memnun oldum.'' Cathy hâlâ hiç konuşmamıştı ve bu durum çok dikkat çekiyordu. İlk görüşte aşık olmuştu Mark'a, ve ben de Andres'e. Ama şu an cevap vermem gerekiyordu ve bunları düşünemezdim.
''Ben Mirabel, tanıştığıma memnun oldum. Ve ayrıca bu da Cathy, o şeyy... bugün biraz yoruldu sanırım değil mi Cathy?''
Neyse ki ismini söyleyince Cathy uyandı ve cevap verme zahmetine düştü.
''E-e-evet.''
Andres ceketini aldı. Ve bir kez daha gülümsedi. Tanrım, bu çocuk nasıl bir şey böyle?
''Öyleyse sonra görüşürüz.'' dedi Andres ve Mark da bunu onayladı.
''Görüşürüz.'' diye cevapladım. Ama bunu yaparken sanırım rezil olmuştum. Çünkü gerçekten görüşürüz demek istememişlerdi. Lafın gelişi canım. Andres bana göz kırptı ve arkasını döndü. Mark ise hiçbir şey demeden onu izledi.
O kadar kalabalıktı ki hâlâ. Yürürken sürekli birinin ayağına basmak zoruna kalıyordum. Küfürler savuran insanları da görmezden gelmek gerçekten zordu. Ama Cathy de benden farklı görünmüyordu hani. Aslında en alt kattaki Mango mağazasına gidecektik ama kalablığa biraz daha dayanamayacağımızı anladığımız anda aynı kattaki yemek reyonuna doğru yola çıktık.
Ortalık mağazanın diğer bölümlerine göre oldukça sakindi. Ama yine de boş masa bulmak kolay olmadı. Biraz aradıktan sonra bulduğumuz ilk masaya oturduk. Aslında ikimiz de aç değildik ama yapabileceğimiz bir şey yoktu. İnsanların gitmesini beklemek zorundaydık.
''Mirabel böyle giderse burada kalcağız,'' Cathy oldukça düşünceli bir tavır takınmıştı. ''kalabalıktan nefret ediyorum. Neden alışverişi başka bir güne ertelemiyoruz?''
''Ama bunu planlamıştık, sen de biliyorsun.'' Sesim istediğimden biraz daha sert çıkmıştı sanırım. Ama Cathy susmayı tercih etti. Boş boş oturmaktan sıkılınca elime telefonumu aldım. Ama yine yapacak bir şey yoktu.
Birden masanın yanında iki çocuk belirdi. İkisi de birbirine benziyordu. Sarı uzun saçlar, ince bir dudak ve mavi gözler. Turist olmadıklarından şüpheliydim. Sanki sağdaki biraz daha büyüktü. Onları fark etmem yine de zaman almıştı. Soldaki gülümsedi gülümseyince beyaz diş telleri ortaya çıkıyordu. Dişleri çok düzgündü ama nedense tel kullanıyordu. Oldukça havalıydı.
''Heeyy! Burası bizim yerimizdi.'' diyerek söze başladı ve cevap vermemi bekledi. Ama Cathy ve benim bu iki yakışıklının büyüsünden çıkmamız zaman aldı. Oldukça a*tal göründüğümüzden emindim. En sonunda cevap verebildim.
''Üzgünüm başka boş yer yoktu biz de buraya oturduk. Ayrıca buranın sizin olduğuna dair bir kanıtınız var mı?'' Bunu söylediğim anda pişman oldum. Çünkü arkamdaki deri ceketi o an gördüm. Ama çoktan söylemiştim. Neyse ki çocuk aldırmadı.
''Ben Andres.'' Tekrar gülümsedi. Bu defa yanındaki çocuk konuşmaya başladı.
''Ve ben de Mark. Tanıştığıma çok memnun oldum.'' Cathy hâlâ hiç konuşmamıştı ve bu durum çok dikkat çekiyordu. İlk görüşte aşık olmuştu Mark'a, ve ben de Andres'e. Ama şu an cevap vermem gerekiyordu ve bunları düşünemezdim.
''Ben Mirabel, tanıştığıma memnun oldum. Ve ayrıca bu da Cathy, o şeyy... bugün biraz yoruldu sanırım değil mi Cathy?''
Neyse ki ismini söyleyince Cathy uyandı ve cevap verme zahmetine düştü.
''E-e-evet.''
Andres ceketini aldı. Ve bir kez daha gülümsedi. Tanrım, bu çocuk nasıl bir şey böyle?
''Öyleyse sonra görüşürüz.'' dedi Andres ve Mark da bunu onayladı.
''Görüşürüz.'' diye cevapladım. Ama bunu yaparken sanırım rezil olmuştum. Çünkü gerçekten görüşürüz demek istememişlerdi. Lafın gelişi canım. Andres bana göz kırptı ve arkasını döndü. Mark ise hiçbir şey demeden onu izledi.
Geri: Benim Kitabım...
18.Durmaksızın Alışveriş
Toparlanmamız zaman aldı. Çocuğun etkisi altında olduğum için ne kadar zaman aldığını bilmiyorum ama yaklaşık yarım saat kadardı.
''Mark çok yakışıklı değil mi Mirabel? Tek hedefim onun gibi biriyle çıkmak.'' diye somurttu. Anlaşılan o da çok etkilenmişti ama Andres'ten değil Mark'tan!
''Bir kere Andres daha yakışıklı'' diyerek cevap verdim.
Cathy tartışmak istemiyor gibiydi. Ses çıkarmadı ve yolumuza devam ettik. Kalabalık azalmaya başlamıştı. Bu yüzden rahatça en alt kata inebildik. Cathy de ben de rahat nefes alabiliyorduk artık. Hızlı adımlarla Mango'ya yaklaşıp içeri girdik.
Sıcak bir yaz gününde soğuk duş almak nasılsa içerisi de öyle ferahlatıcıydı. Müşteri de pek azdı. İstediğimizi kolayca bulabileceğimizi düşünerek Cathy elbiselerden ben ise takılardan başladım. Evet ilk gözüme çarpan şey bir kolyeydi. Uzun zincirli bir kolye. Oldukça sıradan görünüyordu ama nedense çok hoşuma gitti. Bir başkası kapmadan kolyeyi aldım ve sepete koydum. Cathy çoktan bir elbise denemişti bile. Ne kadar da hızlıydı bu kız! Denediği de yakışmıştı açıkçası. Kabinlerin ordan bana gülümsedi. Ben de dişlerimi göstererek sırıttım. Yanına gidince elbisenin güzelliğine bir kez daha hayran kaldım.
''Nasıl olmuşum? Acaba Mark beni böyle beğenir mi?''
''Cathy unut gitsin,'' diyerekten onu avutmaya çalıştım. Sonuçta başka ne zaman görüşebilecektik ki! ''O sadece bir anlık bir rüyaydı.''
''Haklısın, o zaman bu elbiseye ne diyorsun? Sence almalı mıyım?'' Üzüldüğünü fark ettim ama hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam etmem gerekiyordu.
''Sen deli misin? Böyle bir şey kaçırılır mı hiç?''
''Bunu beğendim.'' dedi ve üzerini değiştirmeye gitti. Cathy de ben de başka bir şey bakmadık. İçerisi dondurucu bir soğukluktaydı zaten ve ayrıca çok zaman kaybetmiştik.
Kasaya geldiğimizde sıra yoktu. Genelde sıra olur ve beklemek zorunda kalırsınız ama bu defa yoktu.
''Cathy, bu elbiseyi sana ben almak istiyorum, lütfen...'' diyerek Cathy'e seslendim. Çünkü o anda başka şeylerle meşguldü.
''AA, neden ki?'' Şaşırmış görünüyordu.
''Bilmem canım istedi, hem sevinmez misin?''
''Tabii ki sevinirim ama...'' Cümlesini bitirmesine izin vermedim.
''O zaman sorun yok.'' Dedim ve baş parmağımı göstererek tamam hareketi yaptım.
Cathy de mükemmel dişlerini göstererek güldü. Bu arada kasadaki sıra da bitmişti. Aldıklarımızı ödedim. Ama ancak öderken kolyeyi aldığımı Cathy'nin bilmediğini fark ettim. Bilmeye hakkı vardı.
''Cathy, bak bunu çok beğendim.''
''Gerçeten güzelmiş.'' diye cevap verdi. Nedense üzgün görünüyordu.
Başımı evet anlamında salladım. Poşeti elime alıp ordan çıktıktan sonra Cathy'nin, Mark'a aşık olduğundan şüphelenmeye başladım.
Toparlanmamız zaman aldı. Çocuğun etkisi altında olduğum için ne kadar zaman aldığını bilmiyorum ama yaklaşık yarım saat kadardı.
''Mark çok yakışıklı değil mi Mirabel? Tek hedefim onun gibi biriyle çıkmak.'' diye somurttu. Anlaşılan o da çok etkilenmişti ama Andres'ten değil Mark'tan!
''Bir kere Andres daha yakışıklı'' diyerek cevap verdim.
Cathy tartışmak istemiyor gibiydi. Ses çıkarmadı ve yolumuza devam ettik. Kalabalık azalmaya başlamıştı. Bu yüzden rahatça en alt kata inebildik. Cathy de ben de rahat nefes alabiliyorduk artık. Hızlı adımlarla Mango'ya yaklaşıp içeri girdik.
Sıcak bir yaz gününde soğuk duş almak nasılsa içerisi de öyle ferahlatıcıydı. Müşteri de pek azdı. İstediğimizi kolayca bulabileceğimizi düşünerek Cathy elbiselerden ben ise takılardan başladım. Evet ilk gözüme çarpan şey bir kolyeydi. Uzun zincirli bir kolye. Oldukça sıradan görünüyordu ama nedense çok hoşuma gitti. Bir başkası kapmadan kolyeyi aldım ve sepete koydum. Cathy çoktan bir elbise denemişti bile. Ne kadar da hızlıydı bu kız! Denediği de yakışmıştı açıkçası. Kabinlerin ordan bana gülümsedi. Ben de dişlerimi göstererek sırıttım. Yanına gidince elbisenin güzelliğine bir kez daha hayran kaldım.
''Nasıl olmuşum? Acaba Mark beni böyle beğenir mi?''
''Cathy unut gitsin,'' diyerekten onu avutmaya çalıştım. Sonuçta başka ne zaman görüşebilecektik ki! ''O sadece bir anlık bir rüyaydı.''
''Haklısın, o zaman bu elbiseye ne diyorsun? Sence almalı mıyım?'' Üzüldüğünü fark ettim ama hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam etmem gerekiyordu.
''Sen deli misin? Böyle bir şey kaçırılır mı hiç?''
''Bunu beğendim.'' dedi ve üzerini değiştirmeye gitti. Cathy de ben de başka bir şey bakmadık. İçerisi dondurucu bir soğukluktaydı zaten ve ayrıca çok zaman kaybetmiştik.
Kasaya geldiğimizde sıra yoktu. Genelde sıra olur ve beklemek zorunda kalırsınız ama bu defa yoktu.
''Cathy, bu elbiseyi sana ben almak istiyorum, lütfen...'' diyerek Cathy'e seslendim. Çünkü o anda başka şeylerle meşguldü.
''AA, neden ki?'' Şaşırmış görünüyordu.
''Bilmem canım istedi, hem sevinmez misin?''
''Tabii ki sevinirim ama...'' Cümlesini bitirmesine izin vermedim.
''O zaman sorun yok.'' Dedim ve baş parmağımı göstererek tamam hareketi yaptım.
Cathy de mükemmel dişlerini göstererek güldü. Bu arada kasadaki sıra da bitmişti. Aldıklarımızı ödedim. Ama ancak öderken kolyeyi aldığımı Cathy'nin bilmediğini fark ettim. Bilmeye hakkı vardı.
''Cathy, bak bunu çok beğendim.''
''Gerçeten güzelmiş.'' diye cevap verdi. Nedense üzgün görünüyordu.
Başımı evet anlamında salladım. Poşeti elime alıp ordan çıktıktan sonra Cathy'nin, Mark'a aşık olduğundan şüphelenmeye başladım.
Geri: Benim Kitabım...
19.Yorulmaktan Yoruluyoruz
Düşüncelerim belki de çok doğruydu. Cathy, Mark'ı seviyor olamaz mıydı yani? Erkek düşmanı birisi aşık oluyor, aslında pek de mantıklı gibi değil yanılmıyorsam. Ayrıca zaten Andres ayrı bir vaka olacağa benziyor. Keşke telefon numarasını alsaydım.
Biz alışveriş yaparken neredeyse kimse kalmamıştı. Zaten anneme saat 6'da eve döneceğime dair söz vermiştim. Saat şimdi 4'e geliyordu. Son olarak gideceğimiz yer Tommy Hilfiger olmakla birlikte son kata çıkacağımız için hemen merdivenlere yöneldik. Asansör de kullanabilirdik aslında ama cam asansörlerden her zaman için ürkmüşümdür. En sonunda son kata vardık. Bu kat diğerlerine göre çok daha sakindi. En fazla 10 kişi vardı. Geniş koridorun sonundaki tabelayı görünce nedense heyecanlandım. Cathy ise hiç konuşmamıştı. En sonunda dayanamayıp sordum:
''Senin neyin var?''
''Hiçbir şeyim. Sadece Mark sanki biraz fazla...''
''Yakışıklı mı?''
''Evet aynen öyle.''
Sanki üzerinden bir yük kalkmış gibi derin nefes aldı. Ve mağazaya girdik. Almak istediğim tek şey bir pantolondu. Cathy ise şortlara bakıyordu. Ama ben aradığım pantolonu bulamadım. Bu yüzden kabinlerin yanındaki küçük koltuğa oturdum ve Cathy'nin denediği şortlara baktım. En sonunda bir tane beğenebildi. Koyu renkli diz hizasının biraz yukarısında dar bir şorttu. Ama Cathy şortla yetinmedi ve üzerine bir de tunik uydurdu. Aslında oldukça güzel görünüyordu. Ama bana biraz sıradanın dışında gibi geldi. Cathy'nin tarzı değildi açıkçası.
''Beğendim.'' demekle yetindim.
O ödemeyi yaparken ben de dışarıda bekledim. Aslında çok ama çok yorulmuştum. Mağazadan çıktığında saate baktım. Daha 45 dakikamız vardı. Ama nedense içimden bir ses başıma kötü bir şeylerin geleceğini söylüyordu.
''Bu sadece bir düşünce Mirabel.'' diyerek beni rahatlatmaya çalıştı Cathy.
Belki de gerçekten öyleydi ama zaten eve gitmek yarım saat sürüyordu. Bu yüzden bir dahaki sefere kadar Star Gate'e veda etmek zorunda kaldık.
Düşüncelerim belki de çok doğruydu. Cathy, Mark'ı seviyor olamaz mıydı yani? Erkek düşmanı birisi aşık oluyor, aslında pek de mantıklı gibi değil yanılmıyorsam. Ayrıca zaten Andres ayrı bir vaka olacağa benziyor. Keşke telefon numarasını alsaydım.
Biz alışveriş yaparken neredeyse kimse kalmamıştı. Zaten anneme saat 6'da eve döneceğime dair söz vermiştim. Saat şimdi 4'e geliyordu. Son olarak gideceğimiz yer Tommy Hilfiger olmakla birlikte son kata çıkacağımız için hemen merdivenlere yöneldik. Asansör de kullanabilirdik aslında ama cam asansörlerden her zaman için ürkmüşümdür. En sonunda son kata vardık. Bu kat diğerlerine göre çok daha sakindi. En fazla 10 kişi vardı. Geniş koridorun sonundaki tabelayı görünce nedense heyecanlandım. Cathy ise hiç konuşmamıştı. En sonunda dayanamayıp sordum:
''Senin neyin var?''
''Hiçbir şeyim. Sadece Mark sanki biraz fazla...''
''Yakışıklı mı?''
''Evet aynen öyle.''
Sanki üzerinden bir yük kalkmış gibi derin nefes aldı. Ve mağazaya girdik. Almak istediğim tek şey bir pantolondu. Cathy ise şortlara bakıyordu. Ama ben aradığım pantolonu bulamadım. Bu yüzden kabinlerin yanındaki küçük koltuğa oturdum ve Cathy'nin denediği şortlara baktım. En sonunda bir tane beğenebildi. Koyu renkli diz hizasının biraz yukarısında dar bir şorttu. Ama Cathy şortla yetinmedi ve üzerine bir de tunik uydurdu. Aslında oldukça güzel görünüyordu. Ama bana biraz sıradanın dışında gibi geldi. Cathy'nin tarzı değildi açıkçası.
''Beğendim.'' demekle yetindim.
O ödemeyi yaparken ben de dışarıda bekledim. Aslında çok ama çok yorulmuştum. Mağazadan çıktığında saate baktım. Daha 45 dakikamız vardı. Ama nedense içimden bir ses başıma kötü bir şeylerin geleceğini söylüyordu.
''Bu sadece bir düşünce Mirabel.'' diyerek beni rahatlatmaya çalıştı Cathy.
Belki de gerçekten öyleydi ama zaten eve gitmek yarım saat sürüyordu. Bu yüzden bir dahaki sefere kadar Star Gate'e veda etmek zorunda kaldık.
Geri: Benim Kitabım...
20.Bugün İçin Planlar
Evet. En sonunda kendimi evde buldum. Yani tüm günün yorgunluğunu atabileceğim bir yerde. Odamın huzur verici renkleri beni rahatlatıyordu. Ama yorgundum işte. Hemen uyumak istemedim. Yatağa yatıp kitap okumak istiyordum. Fazla heyecanlıydım. Andres'i düşünüp kendimi rahatlatmaya çalıştım. Fakat böyle düşününce içimi bir sıkıntı bastı. Günlerden Çarşamba, yaz tatili ne çabuk geçti diye düşündüm. Yani fazla kısa sürmüştü. Ama yapacak bir şey olmadığının tabii ki ben de farkındaydım. Düşüncelerimle birlikte uyuyakalmışım.
Sabah uyandığımda her yerim tutulmuştu. Demek ki çok yorulmuştum. Belki de az uyumuştum. Saate baktım. Saat 11'di. Yani az uyumam gibi bir şey söz konusu bile olamaz. Hemen üzerimi değiştirip aşağıya indim. Mutfaktan mis gibi kurabiye kokuları geliyordu. Hem de çikolatalı. Annem kahvaltı masasını kurmuştu. Oturup yemek tarifleri kitaplarına bakıyordu. Ama o kadar dalmıştı ki benim geldiğimi fark edemedi.
''Anne?'' diye fark ettirmeye çalıştıktan sonra nihayet cevap verdi:
''Günaydın fıstığım. Hâlâ yorgun musun?'' Ne cevap verebilirdim ki?
''Evet, biraz yorgunum.'' Aslında açtım da ama bunu söylememe gerek kalmadı.
''Ben de kahvaltı için seni bekliyordum.'' diye cevap verdi annem. ''Bugün senin için bir planım var. Beraber babana kek yapalım diyorum. Sen ne dersin?''
''Evet anne ama zaten kurabiye yapmışsın. O yeter.''
''Baban kurabiye sevmiyor. Hem uzun zamandır da beraber mutfağa geçmemiştik yanılmıyorsam?''
''Evet, tamam haklısın. Ama kahvaltıya başlasak artık diyorum.''
''Tabii, sen otur ben çayını koyuyorum.''
İçimdeki kötü his çoktan geçmişti. Ve gelecek güzel şeylerin habercisiydi. Okulların açılmasına çok ama çok az kalmıştı. Kim bilir belki Andres'e tekrar karşılaşabilirim.
Evet. En sonunda kendimi evde buldum. Yani tüm günün yorgunluğunu atabileceğim bir yerde. Odamın huzur verici renkleri beni rahatlatıyordu. Ama yorgundum işte. Hemen uyumak istemedim. Yatağa yatıp kitap okumak istiyordum. Fazla heyecanlıydım. Andres'i düşünüp kendimi rahatlatmaya çalıştım. Fakat böyle düşününce içimi bir sıkıntı bastı. Günlerden Çarşamba, yaz tatili ne çabuk geçti diye düşündüm. Yani fazla kısa sürmüştü. Ama yapacak bir şey olmadığının tabii ki ben de farkındaydım. Düşüncelerimle birlikte uyuyakalmışım.
Sabah uyandığımda her yerim tutulmuştu. Demek ki çok yorulmuştum. Belki de az uyumuştum. Saate baktım. Saat 11'di. Yani az uyumam gibi bir şey söz konusu bile olamaz. Hemen üzerimi değiştirip aşağıya indim. Mutfaktan mis gibi kurabiye kokuları geliyordu. Hem de çikolatalı. Annem kahvaltı masasını kurmuştu. Oturup yemek tarifleri kitaplarına bakıyordu. Ama o kadar dalmıştı ki benim geldiğimi fark edemedi.
''Anne?'' diye fark ettirmeye çalıştıktan sonra nihayet cevap verdi:
''Günaydın fıstığım. Hâlâ yorgun musun?'' Ne cevap verebilirdim ki?
''Evet, biraz yorgunum.'' Aslında açtım da ama bunu söylememe gerek kalmadı.
''Ben de kahvaltı için seni bekliyordum.'' diye cevap verdi annem. ''Bugün senin için bir planım var. Beraber babana kek yapalım diyorum. Sen ne dersin?''
''Evet anne ama zaten kurabiye yapmışsın. O yeter.''
''Baban kurabiye sevmiyor. Hem uzun zamandır da beraber mutfağa geçmemiştik yanılmıyorsam?''
''Evet, tamam haklısın. Ama kahvaltıya başlasak artık diyorum.''
''Tabii, sen otur ben çayını koyuyorum.''
İçimdeki kötü his çoktan geçmişti. Ve gelecek güzel şeylerin habercisiydi. Okulların açılmasına çok ama çok az kalmıştı. Kim bilir belki Andres'e tekrar karşılaşabilirim.
Geri: Benim Kitabım...
21.
Kahvaltıdan sonra annemin bahçedeki çiçekleri sulamasına yardım ettim. Bahçede o kadar çok çiçek vardı ki ikimiz beraber sulamamıza rağmen yaklaşık 2 saatte bitti. Annem de yorulmuştu ben de. Hemen içeri geçip elimizi yıkadık ve mutfağa girdik.
''Eee Mirabel, uzun zamandır doğru dürüst konuş***ıyorduk,'' diye söze başladı annem devamının gelmemesini istiyordum ama olmadı.''anlatmak istediğin bir şeyler olduğunu düşünüyorum.''
''Geçen gün mağazadayken...'' Hayır kendimi tutmak zorundayım. Bunu anneme anlatamam. ''Geçen gün mağazadan aldıklarımızı göstermedim sana ama o kadar güzel şeyler var ki ağzın bir karış açık kalacak.''
Annem pek benimle ilgileniyormuş gibi değildi.
''Yaa, öyle mi? Şu dolaptan unu verir misin?''
Evet, annem yine yemek moduna girmiş bulunmakta bu da ne demek oluyor diye sorarsanız, annemin nasıl birisi olduğunu bilmiyorsunuz demektir. Yaptığı işe yoğunlaşmışken dikkatinin dağılmasından nefret eder. Ve tabii ki ben de bunu fırsat bilerek mutfaktan tüyüp odama geçtim. Odam sıkıcı bir yer, ne yapacağıma karar verene kadar akla karayı seçtim. Ama yine sonuç yok. En sonunda aldım elime telefonu ve mesajları kontrol ettim. Evet Illy'den bir mesaj var. ''Naber?'' Ee yapacak bir şey yok ben de cevap verdim. ''İyiyim teşekkürler, sen?'' Ama onun cevap vermesini beklemeden yatağa yattım. Bahçe sularken ne kadar çok yorulmuştum öyle.
O anda kapı çaldı ve içeriye Andres girdi. Evet evet sizin bildiğiniz Andres. ''Mirabel, hasta mısın yoksa?'' Yoo, hayır, ben hasta değilim diye cevap vermek isterdim doğrusu. Ama ağzımı açtığım anda boğazım kurudu. Bağırmak istedim ama sesim çıkmıyordu. Belki de cidden hasta olmuştum. Yoksa yanılıyor muydum? Andres'in yüzünde şeytani bir gülümseme belirdi ve daha önce fark etmediğim silahı bana doğrulttu. Sesim çıkıyor muydu acaba? Bağırdım.
''Hayır, Andres yapamazsın, sen... sen bunu yapamazsın.''
Sonra birden yataktan *** kalktım. Yoksa her şey rüya mıydı?
Kahvaltıdan sonra annemin bahçedeki çiçekleri sulamasına yardım ettim. Bahçede o kadar çok çiçek vardı ki ikimiz beraber sulamamıza rağmen yaklaşık 2 saatte bitti. Annem de yorulmuştu ben de. Hemen içeri geçip elimizi yıkadık ve mutfağa girdik.
''Eee Mirabel, uzun zamandır doğru dürüst konuş***ıyorduk,'' diye söze başladı annem devamının gelmemesini istiyordum ama olmadı.''anlatmak istediğin bir şeyler olduğunu düşünüyorum.''
''Geçen gün mağazadayken...'' Hayır kendimi tutmak zorundayım. Bunu anneme anlatamam. ''Geçen gün mağazadan aldıklarımızı göstermedim sana ama o kadar güzel şeyler var ki ağzın bir karış açık kalacak.''
Annem pek benimle ilgileniyormuş gibi değildi.
''Yaa, öyle mi? Şu dolaptan unu verir misin?''
Evet, annem yine yemek moduna girmiş bulunmakta bu da ne demek oluyor diye sorarsanız, annemin nasıl birisi olduğunu bilmiyorsunuz demektir. Yaptığı işe yoğunlaşmışken dikkatinin dağılmasından nefret eder. Ve tabii ki ben de bunu fırsat bilerek mutfaktan tüyüp odama geçtim. Odam sıkıcı bir yer, ne yapacağıma karar verene kadar akla karayı seçtim. Ama yine sonuç yok. En sonunda aldım elime telefonu ve mesajları kontrol ettim. Evet Illy'den bir mesaj var. ''Naber?'' Ee yapacak bir şey yok ben de cevap verdim. ''İyiyim teşekkürler, sen?'' Ama onun cevap vermesini beklemeden yatağa yattım. Bahçe sularken ne kadar çok yorulmuştum öyle.
O anda kapı çaldı ve içeriye Andres girdi. Evet evet sizin bildiğiniz Andres. ''Mirabel, hasta mısın yoksa?'' Yoo, hayır, ben hasta değilim diye cevap vermek isterdim doğrusu. Ama ağzımı açtığım anda boğazım kurudu. Bağırmak istedim ama sesim çıkmıyordu. Belki de cidden hasta olmuştum. Yoksa yanılıyor muydum? Andres'in yüzünde şeytani bir gülümseme belirdi ve daha önce fark etmediğim silahı bana doğrulttu. Sesim çıkıyor muydu acaba? Bağırdım.
''Hayır, Andres yapamazsın, sen... sen bunu yapamazsın.''
Sonra birden yataktan *** kalktım. Yoksa her şey rüya mıydı?
Geri: Benim Kitabım...
22.Kedi
Evet cidden boğazım kurumuştu ama bağırmamışım nasıl oluyor bilmiyorum sanki bir aydır su içmiyorum gibi bir duyguydu. Ayrıca baya terlemişim. Hemen yataktan kalkıp üzerimi değiştirdim. Ki bu bile yetmedi bana. Gördüğüm rüya bende soğuk duş etkisi yaratmıştı adeta. Ama yaz tatilimin kötü bitmesine ne olursa olsun izin vermeyecektim. Değil mi?
Mutfağa tekrar indim. Ortada ne bir kek vardı ne de kurabiye, ama… bu nasıl olur? ‘’Anne’’ diye seslendim.
‘’Sonunda uyanabildin Mirabel.’’ dedi bir ses arkamdan.
Arkamı döndüm ve işte! Annem arkamda gülümsüyor. Anneme ne olduğunu anlatmadan sıkı sıkı sarıldım. Baya şaşırmıştı anlaşılan ve ben de zaten utanmıştım.
Koridorun sonundaki saate baktım saat 1’e geliyordu. Ama biz bahçe suladıktan sonra saat 2’ydi. Yani? Saat durmuş olabilirdi ama değil mi? Saate baktım pilini kontrol ettim. Tabi bunları yaparken annem şaşkın şaşkın bana bakıyordu. Sanırım o da neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Ama saat bozuk değildi ki!
‘’Anne bugün günlerden ne?’’
‘’Cuma, Mirabel sana ne oldu?’’ Olamaz! Koktuğum başıma geldi. Yani ben sadece 1-2 saat uyuduğumu tahmin etmiştim. Ama aslında 1 gün boyunca uyumuştum. Andres’i hatırlamaya çalıştım. Birisi bana bir mesaj vermeye çalışıyordu. Fakat ben ne olduğunu anlamıyordum. Andres’le tanışmadan önce gördüğüm son rüyayı hatırladım. Bir kedi, Andres ve kedi? Evet. yakında gerçekten mutlu olacağım çünkü böyle bir şey yok. Değil mi? Ya da yanılıyordum…
Belki de sakinleşmeye ihtiyacım var. Rüya ve ben? Pek de iç açıcı görünmüyor değil mi? Ben rüya görmem ki. Ne oluyor anlayamıyorum. Aman canım rüyaların tersi çıkarmış. Yoksa yanılıyor muyum? İyice düşünmem gerekiyor. Peki ya Andres? Neden onu gördüm ki rüyamda? Yoksa, yoksa yoo hayır, hayır Andres… düşündüğüm kişi olamaz!
Evet cidden boğazım kurumuştu ama bağırmamışım nasıl oluyor bilmiyorum sanki bir aydır su içmiyorum gibi bir duyguydu. Ayrıca baya terlemişim. Hemen yataktan kalkıp üzerimi değiştirdim. Ki bu bile yetmedi bana. Gördüğüm rüya bende soğuk duş etkisi yaratmıştı adeta. Ama yaz tatilimin kötü bitmesine ne olursa olsun izin vermeyecektim. Değil mi?
Mutfağa tekrar indim. Ortada ne bir kek vardı ne de kurabiye, ama… bu nasıl olur? ‘’Anne’’ diye seslendim.
‘’Sonunda uyanabildin Mirabel.’’ dedi bir ses arkamdan.
Arkamı döndüm ve işte! Annem arkamda gülümsüyor. Anneme ne olduğunu anlatmadan sıkı sıkı sarıldım. Baya şaşırmıştı anlaşılan ve ben de zaten utanmıştım.
Koridorun sonundaki saate baktım saat 1’e geliyordu. Ama biz bahçe suladıktan sonra saat 2’ydi. Yani? Saat durmuş olabilirdi ama değil mi? Saate baktım pilini kontrol ettim. Tabi bunları yaparken annem şaşkın şaşkın bana bakıyordu. Sanırım o da neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Ama saat bozuk değildi ki!
‘’Anne bugün günlerden ne?’’
‘’Cuma, Mirabel sana ne oldu?’’ Olamaz! Koktuğum başıma geldi. Yani ben sadece 1-2 saat uyuduğumu tahmin etmiştim. Ama aslında 1 gün boyunca uyumuştum. Andres’i hatırlamaya çalıştım. Birisi bana bir mesaj vermeye çalışıyordu. Fakat ben ne olduğunu anlamıyordum. Andres’le tanışmadan önce gördüğüm son rüyayı hatırladım. Bir kedi, Andres ve kedi? Evet. yakında gerçekten mutlu olacağım çünkü böyle bir şey yok. Değil mi? Ya da yanılıyordum…
Belki de sakinleşmeye ihtiyacım var. Rüya ve ben? Pek de iç açıcı görünmüyor değil mi? Ben rüya görmem ki. Ne oluyor anlayamıyorum. Aman canım rüyaların tersi çıkarmış. Yoksa yanılıyor muyum? İyice düşünmem gerekiyor. Peki ya Andres? Neden onu gördüm ki rüyamda? Yoksa, yoksa yoo hayır, hayır Andres… düşündüğüm kişi olamaz!
Geri: Benim Kitabım...
23.Son Mesaj
Yani, tamam belki de yanılıyorum. Andres ve kedi? Yani Andres bir, hayır bunu nasıl aklıma getirebilirim. Saçmalıyorum. O da sıradan bir insan işte benim gibi. Ya da bir başkası gibi ama sıradan. Ya da ben yanılıyorum. Bunu düşünmek için henüz çok erken ama ya düşündüğüm şey doğruysa? Zaten onu bir daha görmeyeceğim için sorun yok.
Cuma öğleden sonramı annemle film izleyerek geçirdim. Filmin adı 'Katil Dalgalar.' Film o kadar güzeldi ki bunu izlemeden anlamanız mümkün değil. O bittikten sonra da zaten annemle mutfağa geçtik. Yine ve ne yazık ki annem bende garip bir şeyler olduğunu anlamıştı.
''Mirabel, ne oldu sana? Son günlerde çok kötü görünüyorsun artık çok şüpheleniyorum. Her şeyin yolunda olduğundan emin misin? 'Eyvah, ne yapacağım ben? Kesin anladı.' diye geçirdim içimden. Masadaki ilaç kutusunu görünce aklıma harika bir fikir geldi.
''Bilmiyorum anne, son günlerde ani karın ağrılarım var.'' İnşallah inanır. Lütfen, lütfen.
''Doktora gitmek ister misin?'' diye sordu şüpheli bir edayla. Ama numarayı yemişti ya önemli olan oydu.
''Hayır, o kadar ciddiye alıncak bir şeyim yok.'' diyerek geçiştirmeye çalıştım. Neyse ki annem bunun da benim saçmalıklarımdan biri olduğunu düşündü ve cevap vermedi. Tam o sırada da kapı çaldı ve annemin dikkati dağıldı. Annem kapıya bakmaya gitti ki bunun babam olduğunu tahmin ettim. Tahminim de doğru çıktı.
''Hoş geldin baba.''
''Hoş bulduk.'' diye cevap verdi ama anlaşılan baya yorgundu ki hemen salona geçti. Ben de odama çıktım ve cep telefonunu elime aldım. Evet yine bir mesaj var. 'Selam Mirabel.' Mesaj Cathy'dendi. Ben de bekletmeden cevap yazdım. 'Selam.' Ve şu Andres konusunu tekrar düşünmeye başladım. Yani o ve ben? Ahh, hayır saçmalıyorum. Tam Andres'in gerçekten 'O' olup olmadığını düşünüyordum ki telefona mesaj geldi. Cathy’den geldi evet diyerekten heyecanla telefonu açtım ama mesaj bilmediğim bir numaradan geliyordu. Mesaj sadece iki sözcükten ibaretti. ''Geleceğini kolla.''
Yani, tamam belki de yanılıyorum. Andres ve kedi? Yani Andres bir, hayır bunu nasıl aklıma getirebilirim. Saçmalıyorum. O da sıradan bir insan işte benim gibi. Ya da bir başkası gibi ama sıradan. Ya da ben yanılıyorum. Bunu düşünmek için henüz çok erken ama ya düşündüğüm şey doğruysa? Zaten onu bir daha görmeyeceğim için sorun yok.
Cuma öğleden sonramı annemle film izleyerek geçirdim. Filmin adı 'Katil Dalgalar.' Film o kadar güzeldi ki bunu izlemeden anlamanız mümkün değil. O bittikten sonra da zaten annemle mutfağa geçtik. Yine ve ne yazık ki annem bende garip bir şeyler olduğunu anlamıştı.
''Mirabel, ne oldu sana? Son günlerde çok kötü görünüyorsun artık çok şüpheleniyorum. Her şeyin yolunda olduğundan emin misin? 'Eyvah, ne yapacağım ben? Kesin anladı.' diye geçirdim içimden. Masadaki ilaç kutusunu görünce aklıma harika bir fikir geldi.
''Bilmiyorum anne, son günlerde ani karın ağrılarım var.'' İnşallah inanır. Lütfen, lütfen.
''Doktora gitmek ister misin?'' diye sordu şüpheli bir edayla. Ama numarayı yemişti ya önemli olan oydu.
''Hayır, o kadar ciddiye alıncak bir şeyim yok.'' diyerek geçiştirmeye çalıştım. Neyse ki annem bunun da benim saçmalıklarımdan biri olduğunu düşündü ve cevap vermedi. Tam o sırada da kapı çaldı ve annemin dikkati dağıldı. Annem kapıya bakmaya gitti ki bunun babam olduğunu tahmin ettim. Tahminim de doğru çıktı.
''Hoş geldin baba.''
''Hoş bulduk.'' diye cevap verdi ama anlaşılan baya yorgundu ki hemen salona geçti. Ben de odama çıktım ve cep telefonunu elime aldım. Evet yine bir mesaj var. 'Selam Mirabel.' Mesaj Cathy'dendi. Ben de bekletmeden cevap yazdım. 'Selam.' Ve şu Andres konusunu tekrar düşünmeye başladım. Yani o ve ben? Ahh, hayır saçmalıyorum. Tam Andres'in gerçekten 'O' olup olmadığını düşünüyordum ki telefona mesaj geldi. Cathy’den geldi evet diyerekten heyecanla telefonu açtım ama mesaj bilmediğim bir numaradan geliyordu. Mesaj sadece iki sözcükten ibaretti. ''Geleceğini kolla.''
Geri: Benim Kitabım...
24.Arkadaşlık İsteklerim
Bu konu üzerinde düşünmemek için baya çabaladım. Çünkü ne kadar çok düşünürsem o kadar çıkmaza giriyordum. Belki de öyle değildi ama buna ihtimal vermiyordum. En azından bundan emindim. Daha doğrusu bu ihtimali göz önünde bulundurarak konuştuğumda saçmaladığım için böyle söylemek zorundayım. Aslında zorundaydım, o zaman. Her şey iyi başlayıp kötü mü bitecekti? Yoksa tam tersi mi?
Aşağıdan televizyon sesleri geliyordu. Aslında rahatsız olmuyordum ama yine de uyarmak işin aşağıya indim.
''Anne.'' diye söylendim ama annem umursamadı. Bu gibi durumlardan gerçekten nefret ediyorum. Yani umursanmamaktan.
Bunun üzerine daha sesli söyledim.
''Sesini kısar mısın?'' Duymasını umuyordum. Tekrar söylemekten bile acizdim. Ama neyse ki duydu. O güzel dişlerini göstererek gülümsedi ve sesini kıstı.
''Teşekkürler.'' diye cevap verdim. Zaman kaybetmeden tekrar odama çıktım. Ne güzeldi insanın kendi odasının olması.
Bilgisayarı açtım ve Twitter'daki durumumu güncelledim.
''Ben sadece küçük bir prensesim. Asla bir prense sahip olamayacak kadar küçük...''
Ve ardından hemen Facebook'a girdim. Sohbette 43 kişi vardı ve 2 tane de arkadaşlık isteği. Mesajları da unutmamak lazım tabii. Ama hiçbir şeye bakmadan bilgisayarı geri kapattım. Biraz yalnız kalmak istiyordum. Sadece duygularım ve ben...
Aradan zaman geçmesine rağmen hâlâ yatağın üzerinde oturmuş, boş gözlerle etrafa bakınıyordum. Çünkü sıkılmıştım, hem de çok. Çareyi ne yazık ki yine bilgisayarı açmakta buldum. Düğmeye bastım ve yüzümü yıkamak için lavaboya gittim. Bu sadece sakinleşmek için bir hareketti. Geri döndüğümde bilgisayar açılmıştı ve ben de Facebook'a tekrar girdim. Evet, mesajlara bakacaktım. Aslında merak etmiyordum ama neyse. Tahmin ettiğim gibi üye olduğum gruplardan gelmişti. Okumadan sildim. Arkadaşlık istekleri her zaman beni heyecanlandırmıştır. Sayfayı açtım. İlki Emily denen ve benden üç yaş küçük olup yan evde oturan kızdı. Kabul ettim. Yakın arkadaş değildik. Ama tanıdığım kadarıyla iyi bir kızdı. Sayfanın aşağısına indim ve şok geçirdim. Ama, bu Andres'ti...
Bu konu üzerinde düşünmemek için baya çabaladım. Çünkü ne kadar çok düşünürsem o kadar çıkmaza giriyordum. Belki de öyle değildi ama buna ihtimal vermiyordum. En azından bundan emindim. Daha doğrusu bu ihtimali göz önünde bulundurarak konuştuğumda saçmaladığım için böyle söylemek zorundayım. Aslında zorundaydım, o zaman. Her şey iyi başlayıp kötü mü bitecekti? Yoksa tam tersi mi?
Aşağıdan televizyon sesleri geliyordu. Aslında rahatsız olmuyordum ama yine de uyarmak işin aşağıya indim.
''Anne.'' diye söylendim ama annem umursamadı. Bu gibi durumlardan gerçekten nefret ediyorum. Yani umursanmamaktan.
Bunun üzerine daha sesli söyledim.
''Sesini kısar mısın?'' Duymasını umuyordum. Tekrar söylemekten bile acizdim. Ama neyse ki duydu. O güzel dişlerini göstererek gülümsedi ve sesini kıstı.
''Teşekkürler.'' diye cevap verdim. Zaman kaybetmeden tekrar odama çıktım. Ne güzeldi insanın kendi odasının olması.
Bilgisayarı açtım ve Twitter'daki durumumu güncelledim.
''Ben sadece küçük bir prensesim. Asla bir prense sahip olamayacak kadar küçük...''
Ve ardından hemen Facebook'a girdim. Sohbette 43 kişi vardı ve 2 tane de arkadaşlık isteği. Mesajları da unutmamak lazım tabii. Ama hiçbir şeye bakmadan bilgisayarı geri kapattım. Biraz yalnız kalmak istiyordum. Sadece duygularım ve ben...
Aradan zaman geçmesine rağmen hâlâ yatağın üzerinde oturmuş, boş gözlerle etrafa bakınıyordum. Çünkü sıkılmıştım, hem de çok. Çareyi ne yazık ki yine bilgisayarı açmakta buldum. Düğmeye bastım ve yüzümü yıkamak için lavaboya gittim. Bu sadece sakinleşmek için bir hareketti. Geri döndüğümde bilgisayar açılmıştı ve ben de Facebook'a tekrar girdim. Evet, mesajlara bakacaktım. Aslında merak etmiyordum ama neyse. Tahmin ettiğim gibi üye olduğum gruplardan gelmişti. Okumadan sildim. Arkadaşlık istekleri her zaman beni heyecanlandırmıştır. Sayfayı açtım. İlki Emily denen ve benden üç yaş küçük olup yan evde oturan kızdı. Kabul ettim. Yakın arkadaş değildik. Ama tanıdığım kadarıyla iyi bir kızdı. Sayfanın aşağısına indim ve şok geçirdim. Ama, bu Andres'ti...
1 sayfadaki 2 sayfası • 1, 2
Similar topics
» €vet mi hayır mı? benim kıtabım
» polyvore-bu da benim setim
» bunlar benim güzellik tavsiyelerimmmm =)
» benim hakkımda ne düşünüyonuz?sitenin kelebeği
» bu da benim kitap :::AcI PuDRa MeSeLeSi (adı değişir)
» polyvore-bu da benim setim
» bunlar benim güzellik tavsiyelerimmmm =)
» benim hakkımda ne düşünüyonuz?sitenin kelebeği
» bu da benim kitap :::AcI PuDRa MeSeLeSi (adı değişir)
Kızlar Forumu :: Hobiler :: Kitap
1 sayfadaki 2 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Salı Tem. 14, 2015 9:46 pm tarafından AloneAngel
» Kuzenle aşk
Salı Tem. 14, 2015 9:41 pm tarafından AloneAngel
» iLk çıkma teklifi.
Salı Tem. 14, 2015 9:35 pm tarafından AloneAngel
» ünlü aşıklarımızz :)
Salı Tem. 14, 2015 7:51 pm tarafından AloneAngel
» 13 yaşında aşk yaşanabilir mi ?
Salı Tem. 14, 2015 5:53 pm tarafından AloneAngel
» En çok alışveriş yaptığınız yer?
Ptsi Şub. 23, 2015 12:39 pm tarafından dilara421
» Barışmak pahasına bir erkkden özür dilediniz mi?
Paz Eyl. 21, 2014 12:48 pm tarafından badgirll
» Kızlar Yardıma İhtiyacı Var.
Paz Tem. 20, 2014 3:26 pm tarafından robzem
» Diyetisyeninizden Kişiye Özel Diyet Listesi.
C.tesi Haz. 28, 2014 9:20 pm tarafından prolysus